Oturuyorduk yabancı bir kalabalığın ortasında.. Iki kadın birbirini tanıyan ve eskitmeyen yıllardır. O kadar özlüyorsan ona ilk sen ulaş dedi. Bana çok gururlusun dedi. Keşke herşey sadece gurur olsaydı diyemedim. Birkaç kahve boyu gülümsedik geçtik her şeyi.. dertlendik.. eğlendik.. sarıldık veda ederken. Mutluyum merak etme dedim. Iyi geldiğinden emindi. Iyi gelmişti. Ama şimdi.. Saatler sonra sokaklarda tek başıma evime yürürken düşünüyorum da.. Keşke tüm mesele benim gururum olsa. Susmayı tercih etmek zorunda bırakıldığım bir bağ bu. Bozuk para gibi gürültü yapıp duruyor üzerimde.Yoruluyorum, vazgeçiyorum, affediyorum.Harcamaya kıyamıyorum. Neyse, masumiyetini kaybetmesin hissedilmişler diye adına sadece benim gururum diyelim.
Herşeyi bildiğim ve anladığım halde kabullendiğim bir çok şey var.. Değiyor mu değmiyor mu bazen bilemiyorum.. Hak ediyor mu yüzümde taşıdıklarımı.. Yine de .. Insan yabancısı olacağı sokakları daha usul yürüyor. Bir defa görebileceği manzarayı daha uzun seyrediyor. Hissetmenin geçimsiz bir yönü de var öğrendim çoktan.. Kalıpsız sert ve kesici bir yönü. Sevmek yada sevmemenin ötesinde bir hal.. Gitmekle kalmamanın aynı anlamı taşıyabilmesi gibi. Kafa karıştıcı ama ismi kolay. Ellerime çok kez baktım yön değiştirmedi parmak uçlarım. Kaç kez kestimsede hep uzadı saçlarım. Dağılmışlık değil dağınıklıktı biraz boşlukları örten.. Dolduran eski çatlaklarımı. Kendime yarattığım ve ayırdığım duyguların ömrü de ölümü de ben olmalıyım.. Yutkundum kaç kez bitmedi, susmadı, benden çok eskimedi. Koştum kaçtım hep aynı yere yetiştim. Yetiyor mu yetmiyor mu bazen bilemiyorum ruhuma açtığım pencerelerim. Hep bilinmedik bir şarkı çalıyor. Hep kalabalık sokaklar. Hep aynı ağızdan çağırıyor beni mart