Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Geceleri şehrin altından gelip geçerken, çatıların uçlarına bağlı düşleri unutamıyor insan. Hissediyorum oradalar. Bu uğultu bir ninni değil, hiç kimsenin hiçbir zaman içimde unutamadığı. Bu uğultu sadece söylemekten vazgeçtiklerimdir artık. Uzaklardan gelen bir koku üzerime siniyor, şehri kınıyorum. Şehri ve denizi bensiz deniz sayanları. Uyanınca gök, gözlerini açtığında, hatırladığında ve karşılaştığında kendinle Adımı hatırla, adımı an, adımı var et. Seni gerçek kılan hala benim.

Seni cennet bilmeli

İçime atıp duruyordum bilemezsin ki Sabahları o suskunluğunu,aklına gelmiyorum diyordum. Gündüzleri sakinliğini, acaba acaba acaba mı diyordum. Geceleri kayboluyor diyordum, tutunuşlarım mı olacaktı sebebi. Sebebin neydi bilemiyordum. Ama bak buradayım ve buradasın benimle. Biz'e rağmen hayat devam ediyor her yerde farkındayım, bazen dengeleri sabit tutmakta bende zorlanıyorum ama sana da çok ihtiyaç duyuyorum. Uçurumlarınla, vadilerinle. Kayalarınla, kıyılarınla, sana. Her mevsim değişiminde, bir daha ki mevsimi seninle yaşamak için dua ediyorum biliyor musun. Her mevsim, bir mevsim daha diye. Seninle dört mevsim ard arda, yani tüm mevsimlerin güzelliğini yaşamak. Solmak, kurumak, yeşermek, açmak. Seninle, sende, senden olmak. Kalbinden uzanıp doğaya karışmak gibi. Bu sabah evin önünde ki taş merdivene oturdum, yüzüme dokunan güneşi ellerin saydım. Nasıl özlemişim. Günaydın dedim, günaydın, günaydın, günaydın. Yağmurları kokun saydığım gibi, kar tanelerin

Kadın

Aslında bu kadar kırılgan ve kendimden uzak olduğumu öğrenmeni istemezdim. Ne kadar bir çiçeğe benzerse, o kadar ışığa muhtaçtır bir kadın. Karanlık odalarda mum alevlerine dans etmiyorum. Bir edayla dolaşmıyor ufacık ayaklarım evin odaları arasında. Saçlarımı rüzgârlarda toplama gereği bile duymuyorum. Ellerim, en cok ellerimi abarttığına inanıyorum yüreğinde. Ne kadar şiire yakınsa, o kadar imkânsızdır bir kadın. Kadın, evet kadın. Bir kız çocuğu masumluğunu sığdırabilmişliğim oluyor sesime, kimi zaman. Acemi ve yarasız gençler gibi kahkahalar da saçıyorum gülüşümde kösteklenenlere. Bildiğimi bildiğimden ötürü mutluyum. Aslında bu kadar özlem dolu olduğumu, özlerken savrulduğumu, savruluşlarımda bile yine, tekrar sevmeyi seçtiğimi hissetmeni istemezdim. Çiçekler, ah o çiçekler. Çerceveleri olan odalarda daha mutluyum ben, saksıları olan pencereleri bir ayrı severim. Güneş gören balkonlarda ölmek isterim. Çiçekler, güneş ve kuşler. Bir kuş kadarım, ufacık, kırılgan ve

Af'

bilemedim niye ama öyle işte Sevdiğin insanlara sevgini göster, onlara ne kadar kıymetli olduklarını hissettir. Bir insan kalbi çok çok çok kırılgan olabiliyor, ki ömrü bir merhabanı ulaştırabilmene yetecek kadar kaldı mı kim bilebilir söylesene… Demek istediğim şu, gönlümün vadilerine yayarak sesimi usul usul … Affedilebilir tüm acıları affettim, çiçek ektim yaralarıma, çocuklara ve ihtiyar ağaçlara sevinç olmak için didindim tutundum hergün ve evet yaşıyorum. Yaşıyorum severek, incinerek ve iyileşerek yine sevmek adına. Şükür. Bir tebessüme deniz olunur buralarda, oraların rüzgârlarına selâm eder kuşlar. Ve zaman dediğimiz cebimizde misketti bizim zaten evvelden beri, eski püskü ama hep rengârenk.

1:45 notu

Ayak bileklerimden diz kapaklarıma kadar baharatlar ekebilir mesela, izin verebilirim. Taprağı olurum ellerinden kalbine kadar. Sevdiğim için. Şu omuzlarımdaki sardunyalara nefesimin yağmurları çok geliyordu zaten. Deniz olur elleri belki de sonra, deniz, mavi, güneşten ılık ılık. Sevmem için tekrar. Şu geceler özletmek için yaratılmış olmalı. Üzerime aldım, sarındım, aklım artık göç bilmez bir kuştur sakalında. Topraklarımın göğü. Nefesinde, işte ismim nefesinde var oluyor yarına. Adımlarım bu yüzdendir hep gurbet benim. Sevdig im için .

Yolculuk cahilliği ...

Bitiyorum,  inancımı yitiriyorum. Istediğin bu, değil mi? Günler geçiyor, bir günaydın bile demiyorsun. Koca bir gün geçiyor, kuru bir tebessüm etmiyorsun. Günler geçiyor, sabahlar, molalar, akşamlar yemekler, rakı sofraları. Her şeye vakit bulabiliyorsun, bir bana mı bulamıyorsun ? Düşünüyorum, düşündükçe içim parçalanıyor. Çünkü farkına varıyorum, Farkediyorum. Herkes hayatını yaşıyor, benim de bir hayatım var, benim de işlerim yoğunluğum var. Senin de var, onun var, bunun var, komşunun var, arkadaşların var. Ama insanlar sevdiklerine vakit ayırabiliyor, o vakti ayırıyorlar. Iki dakikayı, beş dakikayı, on dakikayi Üç satır yazacak vakti bulabiliyoryor birbirine. Ben beklemeyi seçtim, çünkü istediğin buydu. Günaydın diyorum, içimden. Ozledim diyorum icimden Siirlerle sarkilarla sözlerle haykiriyorum sevdigimi o da içimden. Bazen koca bir gün geciyor sen bana bir nasılsın bile demiyorsun Uyaniyorsun, akip gidiyor gun, evine geliyorsun, yatiyorsun uyuyorsun. Ned
 Bazen … ne yaparsam yapayım yanlış oluyor gibi hissediyorum. Ne kadar iyi niyetli, ne kadar samimi ve ne kadar sevgi dolu olsam da, illa, er yada geç, bir şekilde bu hisse kapılıyorum. Hani öyle vazgecmek, boşvermek yada o insanları artık önemsememek gibi bir istek değil bu bendeki. Yoruyor sadece ve yoruldukça daha sıkı tutuyorum ve tuttukca bu hisse çarpıyorum. Bu histen nefret ediyorum.Geceleri beni deli etmesinden nefret ediyorum. Arkadaş, dost, aile üyeleri veya sevgili. Kim olursa olsun, bana ne zaman bu hissi yaşatsa, kendimi yanlış bir şey yapmışım gibi hissediyorum. Mükemmel değilim, elbette hatalarım kusurlarım var ama bu öyle bir şey değil. Kendi hayat felsefeme, kendi vicdanıma ve kalbime dayanarak verdiğim tüm çabaların görmezden gelinmesi gibi bir şey. Huzursuz oluyorum, yabancı hissediyorum kendimi ve kıymetsiz. “Ben kimseyi kaybetmem, kaybettiklerim tutmadıklarımdır.” Yani konu kaybetmek değil, konu tutunmak. Asıl söylemek istediğim ş

Gerçekleştim

Bu kadar işte, saatin kaç olduğunu umursamadan, baktım ve gördüm, hissettim ve kabullendim. Insan ancak kendine bu kadar geç kalabiliyor. İnanır mısın bilmem, ama yetişme telaşına bile düşmüyor kimse artık. Varlar var diye, bir nefes daha al deyişlerimiz, bir nefes daha, biraz daha, bir kez daha. Biraz daha bekle, biraz daha beklet. Böyle böyle yalnızlığı seçiyoruz, yani kendimizi. Hep. Farketmeden. Gerçekleşip, kendimizi pencere ve gök arasında, nefes nefese buluveriyoruz sonra. Söylenmemişlerle, kaybedilmişlerle, aslında hiç olamamışlığımızla hiçbir yerde, hiçbir şey ve hiç kimse. Emin olamadığın şeyleri tekrar tekrar duymak isteğini bilir misin, hissetmek arzusunu, yada gerçek olduğuna inanmak ihtiyacını bazı şeylerin. O acı veren boşluk sonrasında, parçalamadan yırtan, yok edebilen o his  sapasağlamken insan oysa hala. O duygu, o yalnızlık, korkutucu bir taşlaşma hali. Kendimi hangi şiirde, hangi satırımda yada hangi ziyan olan soluğumda koyverdim bilme

Düş

Ne kadar zor anlatması, anlaması. Filmlerde rastlıyorum ikimize, şarkılarda, şiirlerde,sokakların boşluklarında, evine giren insanlarda. Güzel şeyleri görüp, güzel şeylere inanmak için zorluyorum bazen kendimi. Sebebi olmayan hiçbir şey gerçek olmaz, hiç kimse hiç kimseye tesadüfen rastlamaz, kimse kimseyi sevmez. Niye hiçbir şey sadece olduğu kadar kalmıyor, niye hep daha derine, daha derinine, daha daha  derinine iniyorum. Boşta bulunup anımsadığımda söylediklerini, o kadar dalga, onca fırtına. Hiç durmadan, hiç nefes almadan, hep anlatmak istiyorum, hep anlatmak, hep anlatmak. Hep susmak, hep susmak, hep kaçmak. Sana koşmak, senden kaçmak, sana çarpmak. Saatler geçiyor, sakin. Ve herkes gibi gülüyorum, herkes gibi sabahlarım oluyor, herkes gibi öğle vakitlerim, akşam üzerilerim, akşamlarım. Geceler. Herkes bangır bangır hayatını yaşa diyor birbirine. An'ın tadını çıkar, sadece güzeli gör, iyiyi gör. Beni değiştirdin. Yok hayır, kötüye değil, kötü değil ama d

Ölümsüzlüğüm

Sözcükler yetmiyor anlatmaya, öyle cahiliz biz. Bağırmıyoruz, isyan yok, hasretimize razıyız, öyle de aşık. Güller kopmuyor dalından, şarkılar armağan ediyor çünkü bana. Solmayan, hiç bitmeyen, bir daha kimsenin alamayacağı melodiler. Sonra satırlar, keşfeder gibi tüm renkleri ve kokuları yeniden. Okumayı yeni yeni öğrenirken sanki, konuşmaktan sadece gözlerimiz yetkileniyor, öyleyiz, öylece aitiz birbirimize. Ödüm kopuyor elim sakalına uzak düşerse diye, ödüm kopuyor nefesim yetişemezse diye sabahlarına. Sokaklarının ezberliğine karışır ismim diye,  doya doya sevemem onu diye ödüm kopuyor. Eylemsiz, yeminsiz, kefilliği atar damar, alınan soluk gerçekliği, kendinden anlam yaratan her şey, biz işte, tüm bunlar hep biz. Sözcükler yetmiyor anlatmaya, öyle cahiliz, öyle aşık. Mevsimler küsmüyor pencerelere, duman tütüyor tüm bacalardan, kuşlar özgür, dalgalar asi. Olması gerektiği gibi her şey. Kim baksa uzaklara özlemle, biz doğuyoruz tekrar birbirimize. Yok alacağı
Ön bahçe, yağmur, türk kahvesi falan. Bir de böyle bu vakitleri şu hayatın. Sessiz, ürkütücü, yakışıksız. Sonra diyorum kendime Önüme eğilip, göğe gömülüp, bosver be bosversene, fırlat denizlere kadar gitsin içindekiler. … Ben burada menekşe gibi otururken gölgesiz, kim bilir ne şarkılar çalıyordur şimdi ışık vuran yanlarında toprağın. Boşverin … "Kırılganlaşıyorum, bilmesem kanatlarımın varlığına inanacağım."
Her şey boşu boşuna gibi hissediyorum bu gece. Ayırd etmeksizin her şey ... Avunmak için hayallere inanıyoruz, aslında olması mümkün olmayanlara. Başkalarında gülüp geçtiğimiz ama kendimizde olduğunda sımsıkı tuttuğumuz o ufacık umutlara bile. Hayatı pek iyi bildiğim söylenemez, fazla rutubetli köşelerinden geçmedim hiç demeliyim belki de. Kiminin yoku benim fazlalığımdı bazen, kimininse fazlası benim en büyük arzum. Böyle yazarken, satır satır kazırken içimden hislerimi. İyi veya kötü, güzel veya çirkin, her kalp atışımda ufak tefek oyuklar bırakırken ruhumda, tüm bu deliliğimle, tüm aşkla bugünedek tattığım, yalanlarımla, tövbelerimle, kahkaha hatta göz yaşlarımla Öyle çocuğum ki. Büyütememiş beni bunca kalabalık, bu kadar gürültüde öğrenememişim, aptal değilsem de ham kalmışım. Düşünüyorum, bir adı yok. Bir anlam çıkarmıyorum, bir neden aramıyorum. Anlatıyorum, bir ağacın gövdesini tırnaklarımla incitir gibi, avuçlarıma sığdırmaya çalışır gibi yağmurlar

Hayat'ım ...

Uyuttum ellerimi evet, gözlerimi kapattım sımsıkı, çukurlarını gizledim yanağımın, ağzımı gömdüm. Bilmem kaç kat gömdüm dudaklarımı. Çünkü kendime çevirmeliydim geceyi, çünkü pencerelerden hep ben görünmeliydim acırken ve tek ben bilmeliydim yağmurun çatılardan açık havada ne güzel intihar edebildiğini. Tek benim sesim sızmalıydı dünya kabuğu arasından yaraların derinine. Gidecek yerim yok ondan öte, varacak ve kalacak adresim yok. Yorgunluk bilmem ben, ölmek bilmem. Acıtamam, okşayamam ki sonra onca dalgayı, bulutu onca sokağı. Koca şehri nasıl sığdırabilirim ufacık kollarımın arasına sonra. Nasıl seviyorum bilmesin. Uzaktan gelen müzik sesleri gibi o, bırak diyor kendini bana, bırak seni hep tutacağım. Baba gibi biraz da, koruyor ve koruyor büyütürken kalbimi. Köy gibi, her şeyin güzel koktuğu, ve masum, ve hiç el değmemiş yeşili doğanın. Benim, en çok benim hakkım, hasretimi bilmesin. Bu kadar sevmek günah olmalı, bu kadar sevememeli bir insan. Acırken ama haz duyar
Sevdiğim insanları şehir ortası boşluklarında, en sessizliklerinde ve en tenhalarda hayatta tuttuğum doğrudur. Bir tanesi var ki, ama tek o, kökleri kalbime kadar uzuyor … Gülümsemem ondan. ________  dedim pencereden yüzüme bakan yüzüme. Bir otobüs yolculuğu ne kadar usul ve uzun sürebiliyordu. Kulağımda sesi, renklerin tümünü içime emiyor ve devleşiyordum. Bana ait her zerresi özgür kalıyordu böylece. Kusursusuz biz. Dünya ne kadar büyük olursa olsun, mani olamıyor,  isminin hakkını veriyorum. Siyah beyazken hayat, şehirlerin sayısı artarken, içim rengârenk, içimde çicekler.    Duraklar artık kimin umrunda ki.

Bir yudum gece

. . . " Gökdelenli kentlerde, ışık saçan pencereli gecelerin, alaturka insanlarıyız. Ne desem de değişmez . Iyi geceler ey gönlüne ufak tefek sahil kasabaları ektiğim. Iyi geceler ey çağ, ey modern sevdalar. Susup şuracıkta çiçekleneceğim biraz daha. " . . . Çakır keyif, hoş gönül notları .

Biraz çiçek, biraz kar, biraz aşk, en çok gece

“Bazen beni üzmesine bile sitem etmiyorum, üzmek için bile yanımda olması gerekiyor. Yanımda oluyor yani. Yanımda.” karaladım bu kısacık satırları. Ne kadar sıradan gibi görünseler bile, anlatamam ki size, kalbimi nasıl da sımsıkı sarabiliyor oluşunu böyle hissedebilmenin. Sevmek'ten bahsetmek istemiyorum, Aşk'tan bahsedeyim desem de, olmaz. Onca şair, onca şiir, kitaplar, hikâyeler, masallar. O kadar çok yürek, o kadar çok anlatmış ki, ne kadar da anlatamamışlar hala tümünü diyorum içimden. Affola. (Benim ne haddime.) Bugün, daha bahar gelmeden, çiçekler aldım evime, kardan kıştan korumak adına evimin içinde bakacağım onlara. Her sabah günaydın derken kahve makineme onlara da bir tebessüm var edeceğim artık. Umuyorum ki yaşayacaklar, çiçek çiçek, yaprak yaprak, su verdikçe topraklarına. Öptükçe, ki öpeceğim. Yaşayacaklar. Özledikçe öpeceğim, kimi, neyi, niçin ayırd etmeksizin, hep öpeceğim artık onları. Yaşamak zorundalar ! Gerçek şu ki yaşatabilecek

Kayıp bir Şubat gecesinin hikâyesi.

Pencerenin başındayım. Ay, yıldızlar çam ağaçları. Tüm gün düşünüyorum, tüm gece düşünüyorum, şiirlerde, şarkılarda, sessizliklerde düşünüyorum. Sonra gün geçiyor, saatler, hayatı durduruyormuşum, yada durdurmak istiyormuşum gibi, şu pencerenin başına oturuyorum. Hayret sigara yok elimde, sigara içmiyorum. Ay yıldızlar çam ağaçları. Yeterince yüksek değil bu ev, hangi köşesinden bakarsam bakayım, hangi penceresinin başıma geçersem geçeyim, sadece ay yıldızlar ve çam ağaçları. Seni göremiyorum. Ne denizi, ne kuşları, ne güneşi, nede İstanbul'u. Ne kadar kabullenmek istemesemde canının yandığının farkındayım. Mutlu olduğun anları yalanlamadan bunun farkındayım. Canın yanıyor, canın acıyor. En çok geceleri dokunuyor yokluğum, en çok geceleri seviyorum. Kötü değilim, ağlamıyorum, mutsuzluk da değil bu huzursuzluk da değil, sadece sessizlik. Sadece ay yıldızlar ve çam ağaçları. Olduğum yerin bir ismi olsun istemiyorum, hele ki şuan, şu kentin bir ismi olmamalı, şu sokağın