Ana içeriğe atla

Gerçekleştim

Bu kadar işte,
saatin kaç olduğunu umursamadan,
baktım ve gördüm, hissettim ve kabullendim.

Insan ancak kendine bu kadar geç kalabiliyor.

İnanır mısın bilmem, ama yetişme telaşına bile düşmüyor kimse artık.
Varlar var diye,
bir nefes daha al deyişlerimiz, bir nefes daha, biraz daha, bir kez daha.
Biraz daha bekle, biraz daha beklet.
Böyle böyle yalnızlığı seçiyoruz, yani kendimizi.
Hep.
Farketmeden.

Gerçekleşip, kendimizi pencere ve gök arasında, nefes nefese buluveriyoruz sonra.
Söylenmemişlerle, kaybedilmişlerle, aslında hiç olamamışlığımızla hiçbir yerde, hiçbir şey ve hiç kimse.

Emin olamadığın şeyleri tekrar tekrar duymak isteğini bilir misin, hissetmek arzusunu,
yada gerçek olduğuna inanmak ihtiyacını bazı şeylerin.
O acı veren boşluk sonrasında, parçalamadan yırtan, yok edebilen o his
 sapasağlamken insan oysa hala.
O duygu, o yalnızlık, korkutucu bir taşlaşma hali.

Kendimi hangi şiirde, hangi satırımda yada hangi ziyan olan soluğumda koyverdim bilmeden, pencere ve gök arasındayım.
Gerçekleştim, gerçeğe döndüm, 
yani kendime.

Insan kendine neler neler anlatıyor, öğreniyor kendinde kalabilmeyi, bazen kendinden öteye ellerini uzatmaması gerektiğini de.

Yalnızlığını tanıyor en çok, onca kalabalığına rağmen hayatın ve çokluğunda insanlarının.

Bugün böyle aniden, çarşıda pazarlarda bahar çiçekleri satılırken,  kazaklar atkılar çekmecelere girmişken, kızıp kükreyen, yeryüzünü kaplayan bu soğuk hava.
Buda öyle bir şey işte.

Ufak bir çocuğun benzetmesi gibi aslında insanın soluksuz halini.
Beni, belki seni, belki biraz hepimizi farklı farklı anlarda.
Fısıltıdan farksız titrek sesini duyduğumda kar henüz başlıyordu, elimde ki fesleğen tohumları anlamsızlaşmıştı, daha o an başlamıştı suskunluğum, cevapsızlığım ve yetkisizliğim her şeye dair.

"Güneş hasta, ışığı kalmamış."
demişti.
Gülümsemiştim yüzüne istemsizce.

Şimdi tüm bunları düşünüyorum ve evet
bu kadar işte bazen tüm gerçek.
Gerçeğimiz.

Ellerim pencereye tutunurken, yüzüm göğün dik ortasında.
Iki mevsimin birbirini yok sayması bu.
Yok sayıyoruz birbirimizi.
Kaybolup gitmiş nefesler, geç kalmışlığımız bu kendimize.
Kaybetmişliği evrene ait her canlının.

Oysa ne güzel sarılınırdı şimdi, koşarak birbirimize doğru, üşüyerek, hiç, ama hiç sözcük gereği duymayarak.
Ne güzel tarifleri vardı bu havanın, beyazın. Soğuk demek, sarılmak demek değil miydi en başta.

Bu kadar işte, dahası yok, iliklerime kadar dondum bak yine.

Pencere ve gök arası denen bir yerde
baktım ve gördüm, hissettim ve kabullendim.

Hep aynı şiir tekrarlıyor kendini sessizliğimde, tek bir şiir kanıtlıyor kendini.
Inanmak ihtiyacından soyundum, kendime sarındım.
"Güneş hasta, ışık ondan yok."  diyorum kendime,
ama iyileşir.
Geçer,
elbet bu kış da geçer.


Sabah oluyor ...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Seni cennet bilmeli

İçime atıp duruyordum bilemezsin ki Sabahları o suskunluğunu,aklına gelmiyorum diyordum. Gündüzleri sakinliğini, acaba acaba acaba mı diyordum. Geceleri kayboluyor diyordum, tutunuşlarım mı olacaktı sebebi. Sebebin neydi bilemiyordum. Ama bak buradayım ve buradasın benimle. Biz'e rağmen hayat devam ediyor her yerde farkındayım, bazen dengeleri sabit tutmakta bende zorlanıyorum ama sana da çok ihtiyaç duyuyorum. Uçurumlarınla, vadilerinle. Kayalarınla, kıyılarınla, sana. Her mevsim değişiminde, bir daha ki mevsimi seninle yaşamak için dua ediyorum biliyor musun. Her mevsim, bir mevsim daha diye. Seninle dört mevsim ard arda, yani tüm mevsimlerin güzelliğini yaşamak. Solmak, kurumak, yeşermek, açmak. Seninle, sende, senden olmak. Kalbinden uzanıp doğaya karışmak gibi. Bu sabah evin önünde ki taş merdivene oturdum, yüzüme dokunan güneşi ellerin saydım. Nasıl özlemişim. Günaydın dedim, günaydın, günaydın, günaydın. Yağmurları kokun saydığım gibi, kar tanelerin...

Sen ıslık çal ben dans edeyim.

 Biriktirip biriktirip arınmak bu benim yaptığım sanırım. Herkesin bataklığı da ışığı da kendi değil midir bu hayatta. Vakit geç hatta fazla karanlık. Kimseciklerin göğü yok bu saatte seyredilesi. Elim ayağım üşüsün razıyım.. Hadi ! Sen ıslık çal ben dans edeyim.

Mavi kıyılar

Hayatım bir yana da, ruhumu böyle güzelleştirmesi yok mu ah diyorum ah ! Ben böyle ağzımda gök, kalbimde deniz ile sabaha bile sığamam ki. Ziyan olmamalı telaşları insanların yaşamak uğruna, aceleye getirmemeliyim ellerini. Bir dokunsam sehrin topraklarından cennet doğacak, kıyametler yaklaşacak, kavuşurken biz mavi kıyılara yakın. İsminin bir başı ya da bir sonu yok. kokusundan sızıyor ışıklı vakitler. Tüm bildiğim doğrularım gibi yakışırken üzerime gözleri, e n çok ağzını seviyorum, en en çok ağzını. Nefesinin köklerinden öperim.