Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Suyun o en kıpırtısız hali gibi, ve biraz da yüksek bir duvar gibi. Insan seyrediyor ama gerçekliğine inanamıyor. Dokunuyor ama hiçbir zaman sarılamayacağını biliyor. ... Tek, boşlukta, ve yokum. Senin gibi, senin kadar tahammül etmek istediğim bir uzak tanımadım hala. 29/ 6 / 18
Insanın canını yakan yalnızlık değildir. Can yakan şudur.. Ihtiyacınız olan insan oradadır ama sizin için artık yoktur. Hergün yeniden bu gerçeği farketmektir can yakan. Hergün. Yeniden. Şimdi soruyorum, en çok kendime. Orada duran ve olmayan mıdır acıtan, yoksa o'na ihtiyaç duymak mıdır. Hergün. Yeniden. Cevap yok! 22/2/18
Artık bazı şeyleri taşıyamayacak kadar çok yoruldum. Ziyan olup giden onca şey ile birlikte susmanın da gereksizliğini anladım ve müsade ediyorum. Olsun artık ne olacaksa. Kolay olacak mı ? Hayır! 21/2/18
Bir kadın incindiğinde lânet yağar ülkelere, ki gök yırtılır ikiye, ay yüzü olur  parlar parlar  parlar. Şahitliğinden utansın diye kemikler ve şiirler ! 31/1/18
Anlatıyorum anlatıyorum susuyorum. Çünkü beni duymuyor. Çünkü beni dinlemiyor. Çünkü merak etmiyor. Çünkü sevmek diye isimlendirdiği bir hoşnutluktan ibaretim. Hepsini yutup susuyorum. Susuyorum, alışıyorum susarken ve susmak güzelleşiyor. Çünkü özlemiyor. Bir insan için var olmak değil, bir insanın olmak ne kadar uzun mevzu oysa. Bilmiyor, susuyorum. Çünkü haketmiyor. Artık. 28/1/18
Üç beş tane beyaz taşır sakalında, fikrimi taşır, soluğumu taşır, kalbimi taşır. Ben dudaklarımı kaybedeli epey oldu. 11/1/18
En kadın halimdir … Gecikmişliğinin bilincinde, uyuduğumu zannederek, sessizce eğilip yüzüme yüzünü vermesi. Bir soluk tamamlanınca hayattır, yazmaz hiçbir şiirde. Şimdi göğsündeki sakinliğini dinlerken tüm sözcükler nasıl da gereksiz. Ve nasıl güzel kokabilir bir sakal bilemezsiniz … 6/1/18
Söylüyorum, hiç yorulmadan defalarca söylüyorum ama anlamak istemiyor. Belki bir yerden sonra duvarlar yıkılamıyordur, ilerisi bize ait değildir. Geri de gidemiyoruzdur belli ki… Uçup gitmek yeridir degil mi? Yeridir elbet ! 2/12/18
Var’ olanların kıymetini bilmeliyiz, yok olmak bu kadar kolay iken. Var olup yanımızda dik duranların hakkını vermeliyiz. Günlerdir içimde ne atmaya nede tutmaya kıyamadığım bir his var. Ama hisler ellerini tutamıyor insanın, yüzünü sevemiyor Sarılamıyor sımsıkı üşüyünce. Sevmek “Var” olmaktı öyle değil mi ?  Öyle öyle biliyorum. Sarılamıyorsanız “sevmeyin” ! 12/12/2017
Penceremin başına oturmuş üşüyen ellerimi kupamda ısıtırken, ard arda kendime kendimi anlatıyorum. Tüm bu hisleri var etmek ve özgür bırakmak hiç kolay olmadı. Özgürlük benden sonra göktür, denizdir, şiirdir. Ölümlülüğünü affetmiyorum hiçbir sevginin. Benden sonra, benden sonrası yok! 12/12/2017
Yüzünde kurulu bu pazar gününü benden başka kim inşa etmiş olabilirdi ki… Sakalından uçup uçup gidiyorum dünyalara düşlere. Mor şelaleler üşümüyor, yollarda ses izleri. Kim yürüyebilirdi ki seni bu kadar usul ve bu kadar uzun uzun bir aralık soğuğunda böylesi güzel. Bakma öyle, bakma utanıyorum. 3/12/2017
Belki inanmak istediğimiz için gerçek olmuştur bazi şeyler, belki de inancımızı yitirdiğimizde asıl gerçeği görmüşüzdür. Son günlerimi düşünerek geçiriyorum. Insan ne çok şeyin farkına varabiliyormuş susunca ve sadece izleyince yaşamı. Vermek almak meselesi değil sevmek. Yüzüm duru sulara benziyor, içimde kum fırtınaları. Cümlelerimi bir aksesuar gibi evime yerleştirip çatılardan yükseklere uzanırken, kirpik uçlarımı örten göğü daha çok seviyorum. Nasıl güçlü ve nasıl da özgür hala … asırlardır. Yeniden var oluşumun sessizliği bu biliyorum. 10/4/18

Pazar'

Pazarları hep sevmişimdir, köşeme çekilip evcilik oynadığım yaşlarımla, ilk aşık olduğum haller, sonralarında hakikatini keşfettiğim zamanları hasretin, hep bir ağızdan gülümsemiştir ufak tefek bana. Hiç vazgeçmeyişim olmadı diyemem ama, hiç umudumu yitirmediğim bazı güçler, o derin hisler en çok pazar günlerine yakışıyor diye düşünmüşümdür hep, halen öyle. Yarını dünü yokmuş gibi yaşayacaksa insan bir tutam, mümkün kılabiliyorsa ruh ve can bunu, o bir tutamcık olasılığı mükemmelliğin, böyle bir bugün'dür. Bence :) Sıkılmayıp dinlerim diyenlere biraz radyo tıkırtısı bırakıveriyorum. https://youtu.be/dUBjY8zeZCM
Sizi insanlar üzecek, hayat üzecek, o üzecek, bu üzecek. Uçan kuş, esen rüzgar çalan türkü dokunup üzecek, illa üzen olacak. Bu tartışılmaz, hayat böyle. Ama aklınızdan bir an bile çıkarmamanız gereken bir gerçek var. Yüreğiniz üzülür, bedeniniz dayanamaz, düşüp de kalırsanız o an yanlız olacaksınız. Kendine geldiğinde öğreniyor insan … geç oluyor … Kimse kendinizi üzmeye değmiyor değil belki ama siz bunları hakeden değilsiniz. Şu sandalyemde oturmuş akşamın kızılını, bahçemin çiceğini, çiçeğin yaprağını, yaprağın kendini rüzgâra verişini izlerken, aklıma gelenlerin nerelerde olduklarını hatırlıyorum. Yarayı da seveceksiniz, yamayı da, acıyı da. Hak da vereceksiniz, haksızlığınızda ezileceksiniz de. Ama yıkılmayın, kökü kopan ağacın dalları göğe değse bile yıkılmıştır artık Topraktır . Bizler çiceklere layığız.

Haziranın 22si köprüler

Anlamamız gerekiyor artık , bazı mektuplar hiç cevap bulmayacak, bazı hayaller hiç gerçek olmayacak, bazı insanlar hiç değişmeyecek, bitmeyecek yalanlar ve avuntular. Sonu gelmeyecek şiirlerin, eskidikçe yeniden ciltlenecek kitaplar. Deniz, gök, kuşlar, pay vermeyecekler bize sırlarından. Güzelliği gelip geçerken izleyeceğiz . Uzaklara yüklemeye devam ederken cesaretsizliğimizi, bitecek sonsuzluklar bile. Aşk'ın imkansız olduğuna inanan bu çağ, bu zaman, bu aceleci hayat, alıp götürecek kentlerin baharat kokan sokaklarını. Sardunyaların modası geçmiş pencere önlerinde kediler uyur mu hiç, uyuyamaz, uyuyamayacağız biz de elbet. Umutsuzluğa kapılan ölür de, haddini aşanı yüklenen ezilmez mi ? Artık anlatmak gereksizken, anlamak ne mümküm. Biz izledikçe yolunu kaybeden manzaraların hatrına, sabahların akşamları hatrına, yağmurun damlalar halinde düşmesi, güneşin tüm gün bizi okşaması hatrına. Öyle güzel, ama öyle güzel gülümsemeliyiz ki, tekrar inşa edilebilmeli köprül

Kal.

O kadar büyümüştüm halbuki, kadındım artık. Biraz deliydim belki, belki de uzaklardan uzaklara savrulmuş bir fırtınaydım. Ama durulmuştum, duruldum sanmıştım.. Duvarların çatlaklarından ışık sızan odalarım vardı, saksı çiçeklerim, şiirleri şairlerden koparıp alan gecelerim. Hayat sanki oturmuştu köşesine, saygı duruşundan vazgeçmişti.. Sonra sen geldin. Her seyin bir yeri vardı, her insanın kazanılmış bir savaşı yanımda olması uğruna, her renk yerinde duruyordu her kavonoz rafında. Ellerimin hesabını yapmıyordum artık, sesimi savurduğum göğün bulutları evcildi. Yollar ve kaldırımları, sokaklar ve isimleri, tüm doğa olayları bilindikti artık..  Ismini ezberlemiştim  duraklarımın. Vazgeçtiklerim yoktu belki ama umut ettiklerim azalmıştı, kabullenmiştim.. Sonra sen geldin. Annem daha çocukken öğretmişti duaları bana, babam dik durup eğilmemeyi zorluklar karşısında. Yoku bilerek varlarla gucağımda, hayatı tasasız yaşamıştım, hesapsız biraz, biraz da korkusuzca. Inadına koşarken

Selâm ...

Günahkâr sayılası şu inancım, ne çok sakındım da beş para etmedi. Söyleyecek bir şey kalmadığından değil boyunumun incinmiş bir fidan gibi eğilişi her aklıma gelişinde, ki biliyorum,hep biliyordum, adım gibi bileceğimi biliyordum, hep, hep ve hiç unutmadan bir an bile. Vazgeçmek de değil ya bu, kanat çırpmamak belki ucsuz bucaksız bir hava boşluğunda yada nefes almamak ama tutmamak da aynı zamanda okyanusların karaya en uzak diplerinde. Renklerden umudumu kesmeyişimdir suskunluklar, bildiğimi sevgimden ötürü bes öğün önüme koyar nimet diye öperim. Kabullenmek nasıl ayıp geliyor insana, nasıl kırılganlaşıyor köprücük kemikleri dahi insanın, avaz avaz bağrıyor bedeninde yasam izleri, nasıl izliyor kendini, an ve zamandan çok çok ötelerde. Tövbem yok, dualarım hür, artık anlamak istemiyorum . Artık hava ben, su ben, gerçek ben. Darbe aldığın kuytularına selâm ederim ey hayat.

Bir bayram gecesi'

Evet kabul ediyorum ben normal bir insan değilim. Ama normal neydi ki ? Neyse Bu saatte mutfağımdayım ve kendime kahve yapıyorum. Sanki tüm günün ikramları yetmemiş gibi , evin içine yayılan sırf bu koku için bile uykumun belki hiç gelmeyeceğini göze alabiliyorum.   Geberiyorum yorgunluktan ama yapacak bir şey yok. Bu saatte uyanık olan insanların hep mutsuz olduğu söylenir, doğru değil.   Bazen birilerini beklediği söylenir, ki beklemişliğim olmuşsa da, artık diyorum birilerini bekleyecek kadar usul usul geçmiyor zaman. Yani, doğru değil. Vampir de değilim, soran olmuştu bunu geçen gün birisi . Öyle veya böyle, ciddi veya şaka, tek gerçek olan  ş u. G ece cazibeli, gece kıvrak, ve gece bensiz kalamayacak kadar mükemmel. Yalın ayak loş ışıklı korodorlarda yürürken kedi oluyorum bazen, kuzgun oluyorum, kadın oluyorum. Sonra Bir saniye. … Kahvem fincanım için köpürürken susmalıydım, bir dal yetmeyebilir ama uyarmalıyım kendimi.   Artık müsade sessizlik içinde sesini yitirmişl

Ben

… Bazı günler sayfalarımı bir o yana bir bu yana savururken bazı günler ise kat kat mühürlü bir kitap gibiyim. Belki hevestir bu, belki yaşama sevinci. Belki de sadece hayatta olduğumun bir yan etkisidir bu değişken halim, bilemiyorum. Ama bildiğim tek şey var ki çok mühim. Sayfalarda yazılı olanları görenler de değistiremiyor, bakmak bile istemeyenler de. Kitap kitap kalıyor işte … Kâh açık bir gök gibi masmavi, kâh katran gibi kapkara . …

:)

Sevmek vardır bir de sevmek vardır  :) Normal sevmekten bahsetmiyorum.. Hani böyle yaz yağmuru gibi insanın içine aniden çöken, şiddetli bir halde insanı saran, hani o Rabbim göğsüm patlayacak korkuyorum ama kendimi gülümsemekten alıkoyamıyorum sevmesi. Hani elime bir geçirirsem kemiklerini kırıcam, ısırıp yiyip bitiricem sevmesi. Öyle işte Berbat bisey o sevmek  😌

...

Uzanıp yanağından öperiz kimi zaman, hisseder hissetmez umrumuz olmaz. … Kendimiz için yaptığımız onca şeyin içinde yolumuzu kaybetmememiz için gereklidir bu. …

14ü

Oturdum.. Işık vuran bir odadayım evet, evet sığabiliyorum geceye, konuşmadan milyonlarca şey söylüyorum belki yine ve evet dönüyor dünya ama ben balkondan düşmüyorum. Oturuyorum, ama gölgem, ama şu gölgem. Insan iki el bir gölgedir bazen. Meydan okusam gelmişime geçmişime, tüm fikrime, kalbim utanacak. Utanmasın.. Sadece, ışık ve oda. #14juni18
Öyle verebileceğim pek bir şeyim yok, ama paylaşabileceğimiz gök var. Kuşlar kanat çırptıkça, bil. Kuşlar kanat çırptıkça bil ki bizedir yeryüzü. #sukalemi #13haziran18

Sen

… ki insan kırılır hiç umulmadık bir yerinden, duraksar ve düşünür. Susar . Ya yenilir yada göğe yayılır, büyür, güçlenir . Bana göğü unutturmayan, bana deniz, bana rüzgar, bana toprak olan adam. Beni kusurlarımla, yaralarımla, yamalarımla ve kendime tuttuğum itina ile gizlediğim tüm mucizelerimi örterek, koruyarak, kaleme tekrar tekrar tutunduran adam. Sen! Iyi ki varsın . Hiç bilmeden milyonlarca kez iyi ettiğin gönlüm kefildir, iyi ki varsın.

Bil, anlamaya çalışma

. . ki ormanlar yükselir avuçlarımdan, rüzgâr öyle hoş, öyle serin, artık öyle, sen. Gönlüme ışık ekmişsin diye göğü adamışsam uğruna, yeryüzüne bereketsindir artık dört mevsim. Bil, anlamaya çalışma. İster gecem olursun ister sabahım, kabulümdür. Öyle bir güzellik ederim ki çünkü seninle, kanat çırpar kuşlar, ağaçlar, bulutlar, sardunyalar. Hür ve tutsak, aç ama kanaarkâr. Şükür olur adımız. Bil, anlamaya çalışma. Gözlerinin en mavisizliği tek denizim ise,  s esinin en keskin hali dahi şefkat. Hava, su, ateş, toprak . Sen! Anlamaya çalışma. #13haziran18 #sukalemi

Haziran, 13

Insanlar bir insanı bir bütün olarak görür, sever veya sevmez. Halbuki insanın detayları var edendir bir hayatı. Onları bilmeden sevmek, onları bilmeden sevmemek bile, ne kadar boş bir nefes kaybıdır. Ufak tefek detaylar işte, en büyük bütünün bile en tamamlayanıdır gerçekte. Ben ve detaylarım. Beni bildiğinden ötürü ben eden gönül, gönüller. Ben ki bazı insanlar için güzel olabilirken bazı insanlar için hep en çirkin olacağım. Yani demek istediğim, güzelsem beni güzel kılabilenler var diyedir. Hepsi bu. Sıradan bir insanım bende, bir özel gücüm yok bende, ölümlüyüm. Hatta bir çok insandan daha hassas oluşum güçlü kalmamı daha da zorlaştırıyor. Farkedebilenler bunu var mı? Çok az. Sonra düşünüyorum da ... Detaylarımızı bilenler ve bilmeyenler diye. Kendimize alamadığımız bazı seyleri nasıl bir huzurla sevebiliyorsak, ben de onlara katılmalıyım. "Acıyı süz, güzelliği kalsın hayatında" diyorum kendime, hergün tekrar tekrar. Nasıl bir cesaretle çekip gidiyor ins

Vatan

“ Bir gemi gibi seferlere çıkıyor ve belirli bir süre sonra senin kıyılarinda dinleniyorum. Tamirim bakımım yapılıyor, temizleniyorum, arınıyorum ve yine yeni seferlere hazırlanıyorum. Sonra sil baştan her şey. Bu hep öyle oldu. Bu benim için de kolay degil ama senin için daha zor olsa gerek. Ya da, hem kanat germek hem de uçup gitmesine izin vermek gibi bir kuşa, beklemekten vazgeçmeyerek. Minnettarım .” Deniz yoktu, gemi yoktu, kuş yoktu. Gercek olan, adamın sakalında göğün yansımasıydı, tüm gidişlerine sahipti kadının ve tüm gelişlerine de. Gülümsüyordu hep ve yine de, sözcükler olmayan  denizin, olmayan geminin, olmayan kuşlarındı, çünkü tek vatan adamdı 6haziran18

Bir parca bugün

Ve bir parça bugün ... o saatlerdir süren bunaltıcı sıcaktan sonra gök gürlemeye başladı. Radyoda eski şarkılar. Hem kuşlar hem göğün gürültüsü. Huzur diyoruz ya hani hep, artık rastgeleye bırakamıyor insan huzurlu anları. Biraz insansızlık, biraz sessizlik ve biraz da iki elle tutarak bırakmamak gerekiyor. Belki belirli bir süre yaşamak gerekiyor şu hayatı, durmak ve seyretmeyi, sindirebilmeyi anlamak için. Belki de bilinçlice sevmek için hayatta olmayı. Çocukluğumu dere kenarlarında, balkan eteklerinde, çamlıklarda, tarla ortasında tütün kökünün gölgesinde geçirdim ben, çamurdan pastalar, yağmur suyundan çay kahve yaparak, ip atlayarak veya misket biriktirerek. Bir saklanırdık, hatırlıyorum, saatler sürerdi bulunmamız. Artık saklanmaya yerimiz kalmadı galiba, sığmıyoruz artık hiçbir kuytuya, ağaç gövdelerinin ardı kapatamıyor bedenimizi, örtünecek kadar gök yokmuş gibi kalakalıveriyoruz kendimizin ortasında. Kitapların aralarında ayraçlarımız çoğalıyor, yüzümüzde ifadeler

Sonsuz kavuşma

Heyecanlıyım, her buluşmamız bir kavuşmaktır çünkü aşk katında, bunu biliyorum. Ne o özlem dolu günler, ne yalnız geçen geceler  ne de incinmişliklerim bir anlam taşımıyor artık. Gün boyu koştururken, yüzümde kocaman bir tebessüm hep ayakta dimdik tutuyordu beni böyle günlerde, başı dik bir gönülle seviyorum. Hiçbir şarkı hüzünlendiremiyordu, çünkü yüzünü avuçlarımda hissediyordum bile sanki, ve hicbir şiir eksik gelmiyordu. Hele ki kitaplar, durduk yere sayfalarının arasına burnumu gömüp gömüp kokularını içime çekiyordum. Bugün saydım, yedi odanın beşinde başkanmış birer kitap vardı, kokuları bana aitti, onun ki gibi. O'na okuyacaktım, ona anlatacaktım, onunla harmanlanacaktı çünkü hepsi. Bu sevgiliyi hayatın her yanına iliştirmekten fazlasıdır, toprağı ekmektir, suyu içmek, ekmeği öpmektir ve bir adamı sevmek. Sevmek kutsaldır. Günlerin akıp gidişini bile farkedemiyordum, güneş her penceremi bir defa öperek batar benim. Yine farkedemedim. Mutfağımdan do

Şefkat

Şu gönlümü alıp ötelere fırlatsam, öyle bir fırlatsam da aşsa dağları, aşsa denizleri, aşsa tüm sınırları da sarsa sakındığım herkesçikleri. Şefkatin beni ele geçirişi olur böyle zaman zaman, öyle yoğun ve öyle bir güçle, ki o zaman ne ismim kalır ne cismim, ne de bir aitliğim kendime dair. … Açan bir çiçeğin yüzünü gökten koparamazsınız artık, seven kalbi de kuşluktan. Tam tarifi yoktur belki de bunun ama şükrü vardır. Şükür hissettirene ! 3/6/18

2017 temmuz

Sevgilim, Kırlangıçlı bir eteğim vardı ya hani, onu giyeyim diyorum yarın, üzerine mavi buluzumu az önce ütüledim. Yakışır değil mi ? Maviye kuşlar, kuşlara ben. Seversin sen. Ellerim çıplak kalsın, boynum boş. Ayaklarım rüzgarı hissetsin. Kaldırımların tozu, insanların kokusu sinsin adımlarımca tenime. Hayat güzelleşsin. Bilmiyorum sen hangi rengi severdin en çok üzerimde, hiç bilmiyorum hangi mevsime yakışır bir karşılaşmaydı bizimkisi. Vakitsizdi.. Yersizdi.. Güzeldi. Çok güzeldi. Saatimi biraz erkene kurdum bu gece, çiçekçiye uğramalıyım sabah, masama kadar taşımalıyım artık içimi. Güzel gel dedi arkadaşlar, Mutlu gel, sevinçli gel yine. Aç dediler artık pencerelerini, mavi gel, özlem güzel dediler, özlem çok güzel üzerinde. Biraz sana benzerim zaten.. Biraz güneşten saklarım içime, biraz denizi hatırlarım. Belki gülümserim sabahları o en sevdiğin şaşkın hallerimi anımsayarak.. Ben gülümserim, senin için, senin yerinede. Elime minik bir çanta alırım, içine

...

Biliyor musun sevgili, o en güzel şiirler de,bir zamanlar bir dudaktan düşmüş cümle idi. Ve diyorum ki, “benim dudaklarımda kır çiçekleri büyümesede, senin gülüşünde uçurtmalarım özgür benim” 16 mayıs / Su'yun