Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dimdik ve yerle bir

Bir dünyayı böyle ikiye bölmeyi nasıl başarabiliyor bilmiyorum. Bir yarısı o bir yarısı ben. Işte orada, etrafında gürültüler, insanlar, yaşanma telaşı dolu tesadüfler. Oturduğu banklar, duraksadığı vitrinler, eski şarkılar, yaşanmışlıkları. Insanlara baktıkça, insanlara dokundukça omuz uçları, gülümsedikçe el alemin çocuklarına, nefes aldıkça ve ben bunun şükründe olsam bile. Biz iki kişiyiz, aynalarda yüzü tek, sesleri hiç savaşıp üste çıkmamış, kaybetmemiş, kazanmamış, korkmuş biraz ama 6sarılamamış iki insan. Hala. Dokunduğu hiçbir şeyde el izim yok, fark edince bunu bir sey hissediyor mu acaba. Kokladıkları bensiz. Şiirlerin ardında temiz kalmaya çalışan kalbinin dehşetinden habersiz. Biz iki kişiyiz hayatta olan. Biz bu kadarız. Bir gökyüzünü böyle ikiye bölmeyi nasıl başarabiliyor anlamıyorum. Iste tüm kuşlar onunla, tüm rüzgârlar, tüm özgürlükler onun. Çiçeklerimin onun topraklarından ayrı büyüyüp ölmesinden habersiz. Posta kutumun ismini dahi bilmeyişinden ve hatt

Pazar"mış"

Tek benim var olduğum boşluklar. Sonrasında gölge şenlikleri, kukla dansları, kuş hasreti. Işık bu, vadi çukurlarına çiçek isimleri veren. Boşluklar adını taşırken, ben varken, tek. Bi tutam hayat, bir tutam cahil hayat, hayat sen.

Masal

Yüzün üşüyor… yoksa unuttun mu yine balkonlarda kendini, hiç vadi bilmemiş gibi. Ne çok severdin oysa sen, gökten damlayan kanatlara benzemeyi, şaşkın şaşkın gözlerinle koca şehri diz çöktürecek kadar güzelken.  Ellerinde köyler, ağzında şiirler.  Mütevazi bir devlikten bahsederken yağmurlar,  unutulmadı uçuşan hayallerin. Hiç bildin mi ? Bir ismin oldu düşerken boynumdan, doğurur gibi seni toprak yeniden hayata, demirlere vururken adımların,  ağaçların gölgelerine hasret. Ama bak, hiç küsmedi denizler sana. Ismin oldu hür, ismin oldu zafer ve kanatlarımda hala damla damlasın.. Lütfen bir masal anlat bana.

Aşk

Içim kocaman oluyor, o kadar kocaman oluyor ki çocuklar kahkaha atarken göğsümde, boğazımda sıkışıp kalıyor bir şeyler, tarif edemiyorum sonra ona dair nefes almayı. Yüzüm parçalanacak diye ödüm kopuyor, parçalanacak ve sonra gök doğan yıldızları taşıyamayacak. Elini uzatsa ben, elini uzatsa gök. İçim öyle, koskocaman . İçim öyle , aşık .

Karalamalardan birisi sadece

Güneş yüzüme vuruyor tam şu an, yağmaya çalışan gögün parçalanmış hali ve esen rüzgarın ürpertisi bana ait değil. Neye bakarsa onunla doluyormuş insan, öyleymiş bir zamanlar. Renk yok, ki kirlenir. Söz yok, ki eksilir. Nefesin bile durduğu bir bedenden, alıp yüzümü sonsuzluğa adayarak, düz omurgamdan, soğuk ellerimden ve sesimden koparıp kendimi, izliyorum. Inancımdan bir kirpik eğilişi, kalbimden biraz kan, aklımdan, en çok alkımdan hür kılarak varlığımı, izin veriyorum ! Güneş yüzüm ve ruhum. İşte ruhum ! Olabildiğimce hükümsüz, ağzından akıp soluğunda uçuşurken, anıyorum seni, ki anıyorsam en yüce sensin evrenimde! Eğilme, eğilme kuşları ölmesin yeryüzünün… Yankımdır.

Yaşamak

Yaşamak dedikleri ne ki ? Bazen iki güzel söz, bir hal hatır sormak bazen, yada ne bileyim sarılmak öyle sadece. Kalabalık hislere kapılıp tenha güzelliğini incitmeden sevginin. Özür dileyin. Affedin. Öpün. Öfkelenin. Kal deyin mesela, dön deyin. Gidin yeri gelince, koşun yine apansız. Sesimin ulaşamadığı yerler, adımlarımın varamadığı kapılar, bitmeyecek özlemlerim var iken ne haddimedir vazgeçmek. Göğsüm yükselip yükselip iniyor hızla, izliyorum. Sevmeliyim.

Su

’ Bir çığ gibi dökülüyorum, içim dışımdan büyük . Tüm sözlerim ve hissettiklerim mühim değil. Bir isyan değil bu, bir yardım çağrısı değil. Bütün gücümle suya dönüşüyorum, suyu hapsediyorum, ellerime bir damla kalmasın diye. ….

Ah ulan

“Ah ulan ! Ne sıcak ne soğuk, ılıktır hayat orada” Deyişi geldi aklıma babamın göğe bakınca şuan. En çok böyle havalarda duyardım bunu onun ağzından. Babalar neden bu kadar iyi bilir ki her şeyi … Mavi mavi mavi’ Mavi ahşap masalar sandalyeler, ayaklarıma sürtünen kediler, martı cığlıkları, balıkçıların o başka yerde bulunmaz samimiyeti, birde radyodan gelen şarkıların duyulur duyulmaz seste çalmasına rağmen, ezberden eşlik edilebilinir oluşunun güzelliği. Özlemin en büyüğü yaşanılmışlaradır , insanlara karşı duyulanlar bile bazen bu sebeptendir. Insan çok özleyince, çok çok özleyince kokusunu duyabiliyor sokaklarını içinde taşıdığı kentlerin . *Şarkı eklemeyeceğim, anımsadığınız melodilere sarılın. Kuşlar güneş ve ben mutluyuz biraz, biraz da özlüyoruz falan.

Mavi kıyılar

Hayatım bir yana da, ruhumu böyle güzelleştirmesi yok mu ah diyorum ah ! Ben böyle ağzımda gök, kalbimde deniz ile sabaha bile sığamam ki. Ziyan olmamalı telaşları insanların yaşamak uğruna, aceleye getirmemeliyim ellerini. Bir dokunsam sehrin topraklarından cennet doğacak, kıyametler yaklaşacak, kavuşurken biz mavi kıyılara yakın. İsminin bir başı ya da bir sonu yok. kokusundan sızıyor ışıklı vakitler. Tüm bildiğim doğrularım gibi yakışırken üzerime gözleri, e n çok ağzını seviyorum, en en çok ağzını. Nefesinin köklerinden öperim.

Beyaz saksılar

Dudağımın bir kıyısından diğer kıyısına, kuş sürüleri, menekşe morları, toprak kokuları. Ne zaman yaşasam onu, ne zaman sevsem, solusam , sevişsem onunla, hep bir ağızdan yanıyor yıldızlar. Okyanuslar üzerine uzanmış, tüten bacalarını izlerken ben uzak kentlerin, ayaklarımı öpüyor balıklar, kaburgalarımın dayanışması bu, iliklerimin yankısı, kemik sesi. Ürkek birkaç duvara ilk adını veriyorum, kutsal ilan ediliyor dokunduğu kara parçaları. Koku . Nem . Saat tırkırtısı . Ne zaman bürünsem ona, sesine, sesimle. Sakin sokaklara yayılan kahve dumanı, ağaçlar ve mevsimleri , zaman yeniden keşfediliyor. Nefret diye bağıra bağıra edilen aşk ilanları, yankılanıyor, susmuyor cadde ışıkları, ölmüyor kimse. İşte yine parmak uçlarımdan bulutlar yükseliyor, üşümüyor boynu artık hiçbir köprünün, kimsesizlik artık yok, Kimsesiz kimse yok ! Ben, bir damla kan gibi bileklerinden kalbine ilerlerken, gece sabahı aratmıyor, güneşin dünden kalma kırıklarıyla oynuyor sahipsiz kediler. P

Umut yok

Utanmadan adımı anıyor musun hala.. ılık yüzümü arıyormusun soğuk iskelelerde gezinirken. Alıp başını giden vapurların güzelliğine dalışlarında  öyle uzun uzun, denizin kesildiğinden habersiz. Habersiz kendinden, habersiz benden. Sen, manzaraların günahkârı, en yalancısı hayatın sen!  Kaç satır varsa kağıttan kaçamayan ve kaç yutkunuş boğazımı oluk oluk kanatan, acıtan, acıttıklarımla beraber, hep sen. Rüzgârlar haram olsun, ki kokum haram. Kuşlar düşman kesilsin, ki uçmak yok,  küs sana  tüm bulutlar. Unut, cebinde kalsın ellerin, adımların anılmasın, ayılmasın özlemlerin. Unut! Çünkü sen, sen sevmek yoksunu, en cahili dokunuşun ve en sefil sen !  Varıyorsa göğsümün etekleri boynuna, varıyorsa kirpiklerim ağzına, bitmiyorsa hiç bitmiyorsa yaşamışlığım seni. Unut!  Ölümsün sen Ölüm ki o en acımasızlarından. Kesikler derin, günahlar büyük,  Umut yok. Umut yok. Umut yok.

Ellerim ve sesim

Bir kahvem var bir de sigaram, biraz mavim var biraz da beyazım, ve gecem koskocaman. sonra ben öyle geçerken vaktin sakin kıyılarından, bir rüzgâr esiyor, bir kedi geçiyor sokak lambasının altından,biraz da uzun yoldan gelmişte ciğerime dokunurmuş gibi usul usul çalan şarkılar. Hiçbir ayrıntısı yok hayatın, detaylar bilmem kaç kez yer değistirmiş. Ellerimi ve sesimi hatırlatıyor bana. Ellerimi, çocuktan kadına uzanıp duran hala. Sesimi, göğün ötesi, denizin suyu, tüm kuş kanatları. Bilmedim derken kendime kendimden öte hiçbir hak. Söylemedim derken ve susarken, yalın ayak, sözcüklerle. Öyle dik, öyle kararlı, öyle. Bin çağ atlamış, yarını aldatmış, şimdilerde ufak tefek bahçeler derdinde. Bir ben. Gece hiç var edilmemişken daha, saçlarımdan tırnağıma nakışlanmış ibadeti. Soluksuz ve sorgusuz sevmelerden yana, bileği dizleri hele ki dili, delilsiz bir vazgeçilmemişliğin hikayesi. Ben . Bir kahvem var bir de sigaram , biraz mavim var biraz da beyazım, ve gecem kosko