Saat sabahın üç buçuğu ve ben yine huysuz bir bahar sabahının serin sessizliğini izliyorum. Penceremin başına oturduğumda gördüğüm bu manzara, uzun ve boş sokak. Parçalanmış ve tekrar gökyüzüne tutuşturulmuş gibi görünen bulutlar, bu kent, bu bilindiklik ve düşüncelerim. Şuracıkda oturduğum halde gidebildiğim yerler, tekrar yaşadığım zaman dilimleri, bulup yitirdiğim insanlar. Hepsi ama hepsi nasıl anlamlarına aykırı düşebiliyorlar. Insan hep şimdiden ibaret değil sonuçta öğrendim bunu, öğrendim herkes gibi bir şekilde ama her şeyin bir anlamı var diyorum kendime. Kendimi tekrarı olmayan şeyleri anarak terbiyelerken güzelliklerin hep çevremde kalabiliyor oluşuna da şaşkınlık duyuyorum. ... Kalbim daha ne kadar büyüyebilir ki aklım şuncacık yaşanmışın içinde kendini yitirmekten korkarken.. ... Sen dik dur, zaman eğri diyorum kendime bazen.. Sen öğren, unutmak kaybetmek diyorum zihnime. ... Elleriyle konuşurmu bir insan, ben konuşuyorum. Sesinin yankılandığı boşlukları ziyaret eder mi,
Yeryüzünün hükümsüzlüğünde göğün ihtişamı başlar. ________________________ Iletişim adresi : gnl.su.kalemi@gmail.com