Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Sanırım dünyayı anlamlandıran, hakikati esnekleştiren, insanı kurallara ters düşüren bu his, bu duygu, bu tarifsizliği her şeyin.Bu aslında bir bütünleşmek.Kaçtıkça geri dönmek.Anladıkça aptallaşmak.Koptukça düğümlenmek.Izlerine isimler vermek sessizce yüzü olmayan her ifadenin. Bazen yaralarıma anlatıyorum bu söz bilmezliğini yüreğimin.Aslında hiçbir şey deyişmiyor, aynı hızda ilerliyor hayat, zaman her  şeyi aynı şekilde zor kılıyor, yarım kalıyor birçok şey.Anlam ne çoğalıyor ne de kendinden yitiriyor. Bütünleşmiyor insan ama eksiklerini önemsemiyor artık. Bunun bir adı yok, bir rengi yok. Hangi melodiye yaslasan uyumlu, hangi duyguya bağlasan ters.Bir güneş açıyor gün oluyor, bir yıldız parlıyor gece. Ödü kopuyor insanın değişir diye. Ödüm kopuyor değişir diye tüm değişmedi zannettiklerim.
Hayatı bir çekmeceye sığdırıp gecenin yapay pırıltılarına adıyorum algılarımı. Düşe kalka öğreniyor insan düş'lerine sahip çıkmayı ve düşe kalka öğreniyor kıpırdamadan uçmayı. Gökyüzü ancak usul usul edinilirdi .. Biliyorum .

Yalan

Herkes ve her şey yalan. Sahiplenilmemiş ne kaldıysa ya da dokunulmamış neresi kalmışsa kadının ve bilinmedik yanları adamın. Orada ateşler yakın gökler şahlansın. Ateşler yakın, isminden arınsın gök, mavi ve kuş tüğleri ağıtlar yaksın. Uçsun kül, uçsun içim. Yanmaktan öte dokunmak mı var gecenin içinden gönül içine. Ateşler yakın. Yakın beni geceyi günü yakın. Yanmaktan öte arınmak mı var günahtan sevap sevmelere. Vaktin serin yanlarında titrek gerdanlardan koptu şiir, kirli dillerden geçti, saksı diplerinde gizlendi. Öyle bir külennesim var ki, öyle bir ölesim, dirilip dirilip sevesim var. Ateşler yakın, yakın beni, ellerimi sesimi yakın. Yakın beni! Titrek nefesimde güllü dallar helalim. Verdim, canıma feda yeminlerim. Kül uçar, su yanar, ben severim. Ben yine severim. Yakın beni. Herkes ve her şey yalan. Şiir kalsın, tek şiir kalsın ismimden geriye. Yakın beni.

Şimdi

Çünkü akılla yürek arasında zamanın hükmü yoktu..  Ben dahi söz geçiremiyordum ve sessizce mırıldanıyordum kendime. Sen dün değilsin. Sen bugünsün . Sen şimdisin, şimdisin sen, şimdi . Avuntularımız da umutlarımıza dahil !
Olmuş gecenin bir buçuğu.. Elimi ayağımı kaybetmişim gibi telaşlanmam niye.. Sebepsizlik değil anlamlılık bu. Sanki dünyada hiç mi pencere yok loş ışığı her yere yansıtan. ________________ Biz sıradan aşıklarız.. Haylazlığımız tutar da kedi oluruz kimi zaman. Gece olur sonra.. Müzik çalar bir odada bir odada sessizlik. Kaç kişi kapı eşiğine savrulmuşluğuna bu kadar şaşırır senin ve hayranlıkla karanlığa alıştırır gözlerini seni izleyebilmek için. __________________ Bir düş kur... Ellerinle süsle üzerimi, ayak bileklerime takılsın kalsın vakit. Hep gizli bir acıya inliyor hayat. Düş kur.. Gece ayaz, bu incelik fazla bana. _______________________ Çocukların ve kadınların mevsimlerden tek anladığı gökyüzüne bakmaktı belki. Yoksa kasım ayında uçurtmalara rastlayabilir miydi insan. Sımsıkı tut beni Sımsıkı ! Yeryüzüne aitim ben. __________________________ Insan yazıp silmeye başlamaya görsün.. alıp başını gidiyor her şey usulca. Bir akşam

Inanç

Tüm kalbimle dilediğim şeyler vardı, dünya ayaklansa bile kimsenin var edemeyeceği şeyler. Paranın pulun, sözün gücün geçmediği şeyler. Mesela anlatmaya bile gerek duymadan bilinmesi gereken şeyler, bir defa bulunup yitirilmemesi gereken şeyler. Gidilemeyen yerler, korunamayan sevgiler, tutulamayan zaman. Biz. O yüzden susup ellerime döndüm hep. O yüzden durup gözlerine baktım. O yüzden inandım. Yüreğim kefildir.

Özlemlerim

Özlemlerim büyüsün istiyorum daha çok. Öyle çok büyüsün ki, sarsın açıkta kalmış tüm yanlarını içimin. Sevgim kamçılansın, acısın var bildiklerim her yanından. Hep kopsun içim, hep kopsun ve aksın yorulmak bilmeden.Yeniden sevme telaşı gibi olmalıyız hep.Uzağın bilinmezliği gibi, belki de eski evlerin rengarenk balkon çiçekleri gibi.  "Gülüp geçerken zamanın acımasızlığına, iştahla ağlamayı da unutmamalıyız" deyilesi kim kaldı ki.. Kaçı sevilse kir tutmuyor, hangi ruh yarasına şükredebilmekte. Kaç insan dokunabiliyor hayatımıza gelip geçerken zamandan.Kaç insana koşabiliyor artık bir insan, en çok kendinden korkmadan.Çarparsam tutar, düsersem öper, susarsam benimle susar diyebilerek. Özlemlerim büyüsün, lütfen büyüsün. Avuçlarıma sığmasın yüz ve ifadeler, göz alamasın seyirleri, ellerim amaçsız ve güzel kalsın. Güzellikleri vitrinlerde tanıtan bir hayat bu, insanı insanla cezalandıran şehirler, martılardan başka kimsenin aslında hiçbir zaman ulaşamadığı denizler

İstemem

İnsan kendini kayıp vakitlerde tanıyor en çok. Alıştırıyor hatta öğretiyor yüreğine ne yapması gerektiğini. Söz geçmezliği aştım, rahatlığım onca taş kesilmişliğim kadar.. Uzayıp gidiyor yollar önümde, uzanıp hiçbir hayale kapılmıyorum. Bir şeyleri beklerken yakaladıkça kendimi, daha çok sarkıyorum yeryüzüne, daha çok tutunuyorum ki daha da çok canı yanıyor göğün.. Düşlerin düştüğü yerlere dudaklarımı asıp nefesime hapis kılıyorum göğsümü. Ve işte gölgelerin çiçeklerine ışık tutan sokak lambaları, işte kaldırım tenhaları, işte yıldız tozlarının rüzgarı, işte kimsesizlik, işte tercihler, işte hayatın kendini tekrarlayıp duran yankısızlığı. Pencereleri sımsıkı mühürlü onca evin arasında benim özgürlüğüm bu. Üşüyen ellerim ne güzel, ne güzel gece ve ne güzel omuzlarımda şımarmaya can atan yaralarım. İzin vermeyeceğim. İşte ! Kendime rastladım birden yine, geç vakit cesaretime, kıpırdayan nabzıma aldırış etmedim.. İstemem dedim hiçbir şey hiç kimseyi istemem. Ne olursa olsun.

Sabah

Dilerim bir sabahımız olur bir gün bu yeryüzünde.. Beni alır bir vapura bindirirsin.. Simit alırsın bana, çay içeriz ellerimizin üşüdüğü bir sonbahar günü. Gülüşünde yükselir ışık saçlarıma bağlanır maviler. Gökyüzüne iliklersin beni belki ve hiç düşmem bir daha yanıbaşından. Kuşlara kafa tutabilecek güzellikte yüreğim ki başka kim sabahına bunca yakışır senin. ...

Yazdan kalma

Ve bir parça bugün ... O saatlerdir süren bunaltıcı sıcaktan sonra gök gürlemeye başladı. Radyoda eski şarkılar. Hem kuşlar hem göğün gürültüsü. Huzur diyoruz ya hani hep, artık rastgeleye bırakamıyor insan huzurlu anları. Biraz insansızlık, biraz sessizlik ve biraz da iki elle tutarak bırakmamak gerekiyor. Belki belirli bir süre yaşamak gerekiyor şu hayatı. Durup seyretmeyi, sindirebilmeyi anlamak için. Belki de bilinçlice sevmek için hayatta olmayı. Çocukluğumu dere kenarlarında, balkan eteklerinde, çamlıklarda, tarla ortasında bir tütün kökünün gölgesinde geçirdim ben. Çamurdan pastalar, yağmur suyundan çay kahve yaparak, ip atlayarak veya misket biriktirerek. Bir saklanırdık ki hatırlıyorum saatler sürerdi bulunmamız. Artık saklanmaya yerimiz kalmadı galiba, sığamıyoruz artık hiçbir kuytuya. Ağaç gövdelerinin ardı kapatamıyor bedenimizi, örtünecek kadar gök yokmuş gibi kalıveriyoruz kendimizin ortasında. Kitapların aralarında ayraçlarımız çoğalıyor yüzümüzde ifadele
Hiçbir şey değil de ..  benden sana içimi dökmeyi aldın ya.. Bundan belki kırılıp duruyorum kendi içime. Sen hep sen kal diye çok dua ettim Ben ben gibi kalabildim demek değilken bu hemde. Kırgınım, onca insan içinde öyle çok kırgınım ki.. Saatlerce ve sayfalarca anlatabilirim ama yitip giden bir şeylerin farkında olmanın acı bir şaşkınlığına koyveriyorum kendimi. Çizik dolu üstüm başım. Yorgunum sadece.. Diyelim ki yorgunum sadece. Mühim bir şey değil ...

Dilerdim ki

Dilerdim ki sesim özlemini dindirsin, nefesim sarsın açıkta kalmışlığını. Ellerini yok yere var edilmişlikten kurtarsın dilerdim saçlarım, uzamaya bıraktıysam artık senin için. Benim bir gülümseyişimle avunmanı dilerdim, şarkılarımda kederlenip sarhoş olmanı bazen de.Sokakta yürürken aklına gelmeyi, aklını dağıtmanı tüm kente, kuytularının ezberi olmayı dilerdim. Mevsimlerin dördünü birden bana benzetirken beni yine de mevsizsiz sevmeni dilerdim. Bir kokuyu içine çeker gibi sevişmeni, bir çocuğa bakarken ki şefkatini, olur olmaz anda yükselen yersiz öfkeni, uzağı içine düşmeden yenmeni hatta yenilmeni yeri gelince ağlamanı dilerdim benimle. Ben bir sonsuzluk gibi yürüyüp geçerken hayatın içinden, sarı yaprakların arasından usul usul. Karanlık saçlarımın gölgesi yüzüne vursun dilerdim. Güneşin fazla yükselemediği günler bunlar, bulutların yükü kendinden ağırken insanlar daha bir telaşlı yaşıyor sanki, kuşlar hüzünlü göçlerin simgesi. Nerede o kahkaha attığımız hayaller, nerede
Güzel bir yer bulmuş gibiydim.. Kendimi aldım oraya koydum, orada tuttum, orada bıraktım, oranın doğru yer olduğuna inandım.Eksikleri ve fazlalıkları görmezden geldim, orayı hep kendimden önce bildim.Orası dağınıktı, orası serindi, orası başkaydı. Orası ya öncesiydi her şeyin ya sonrası.Beni niye kabullenmemişti.(?)Etmiş miydi (?) Hiçbir şey hissedemiyordum. Oradaydım işte kalakalmışlığımla. Sonralarında farkettim ki oranın ışıklarını ben açamıyordum, benim sesim yankılanmıyordu orada, benim sözüm bir tüğ kadar hafifti ve yabancı ve çirkin ve anlamsızdı. Yüreğim ne kadar ağırdı orada, mesafeler ne kadar can yakıcı, bilmemek ne büyük sürgündü, usul usul öğrendim gördüm zamanla. Susmayı öğrendim önce, sonra ellerimi ziyan etmeyi, kendimi kimse hissetmeyi, kendimi herkes hissetmeyi. Oradaydım işte aykırılığımla. Bir önceliğim olmayacaktı, inançlarımın üzeri bir yığın toz tutmuştu, beklentilerim çürük. Ağzımda yıkılıp dökülmüşlüğle umudun, kendi direncime tutunup oradaydım.Or