Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zannederdim ...

Bir şarkının kanadına oturur şiir yazardım ben, ellerim aşk çizerken kalem gereksizdi. Sonra gökten yağmur düşerdi, mis kokardı yeryüzü, çocuklardan ödünç alınmış bir umut çoğalırdı, büyürdü. Sen geceye henüz doğmadan öncesiydi, uçardım, zannederdim uçtuğumu. Izlerdim seni, d eğerdi kanatsızlığıma.
Niye yazıyorsun diyorlar bazen ... Çünkü şiir, çünkü mektuplar, çünkü satırlar  insanların yetersizliğinin kanıtıdır bir diğer insanda ve belki de temize çekmektir biraz da olsa yaşanmışları.Kimseler hayatta kalmadığında bile, tüm bu satırlar hala benim olacak. El olur insan bir insana, ama ellerini alamaz kimse kimsenin. Yazıyorum. Ölümsüzleştirebildiğim kadarı temiz kalacak ancak insanların, ve hala varlıklarının gök kubbesidir gönlüm. Ölüm payını aldığında yeryüzünden tek tek, dua bilinir belki tüm bunlar kim bilir ... Ve evet, tüm sözcüklerimi duyanın yüzünü okşayışım şuan yine hep o yazan ellerimle, Hayatta olmaktır.

Ezber

Bak, yine büyüyorsun biraz. Büyüme ! Çok eskilerde tanıdığım bir çocuktun sen, ellerinin kokusundan habersiz, soluğunun rengini ezberlediğim. Içimdesin . Gözlerine vururdu deniz olur olmaz vakitlerde ve ben masum bir dünyanın varlığına inanırdım sana cümle kurdukça, izledikçe hayatın resmini sende. Anlatabilmek devir atlıyordu habersizken sen hala. Bazen bilinmez yollara çıkıyordum, hiç korkusus, olur olmaz şiirleri doğuruyordum kollarına sabah çocuğu niyetine. Çocuktun sen, sen hiç büyümemiş, büyüyememiştin. Sevmek nedir diye aranırken koca şehrin kalabalığında, bir kalem gibi, çizerdin içimi içime. Eskirken ve kirlenirken yaşama bulanık kollarda, dudaklarından gecekondular yıkılırdı, izlerdim, yüzüme yansıyan sefilliğini hayatın. Bilmem ne olmuştu da oturup gök kurmuştum kendime senin yanında, ne olmuştu, niçin bir tesadüften bunca dal büyümüştü. Ormanlar yaratabilen bir buhar bulutu, topraklar yaratan bir su damlası. Anlamı olamazdı, bir imkansız cüml

Biraz daha ...

Gökdelenli kentlerde, ışık saçan pencereli gecelerin, alaturka insanlarıyız. Ne desem de değişmez . Iyi geceler ey gönlüne ufak tefek sahil kasabaları ektiğim. Iyi geceler ey çağ, ey modern sevdalar. Susup şuracıkta çiçekleneceğim biraz daha.

Mutlu şiir

Hayatı yaşanır kılan su, toprak, hava,  ve işte yeşil, biraz taş, biraz umut, sonra senin o sesin,masmavi. Mevsimsiz ve vakitsiz, hep mavi hep hep mavi bana. Insan söylemeye çalışınca dilsiz, dokunmaya çalıştıkça elsiz, ayaksız koşmaya çalıştıkça, ve koklamaya çalıştikça inadına nefessiz kalıyormuş sevince. Efkârlardan geceler ögreniyormuş, özlemlerden şiirler. Hayal kurarken  yeni yeni hayatlar var edebiliyormuş, bahceli köy evleri, yüksek balkonlu kentler, ağaçlı çiçekli gelecekler. Rüzgârın hatta yağmurların bile, lütfen hep bana dokunsun. Kapla beni. Insan sevince, büyük hayaller kurarken öyle habersiz, ama yine de illa kurarken, bir kuşun özgürlüğüne iliştirmek istermis gönlünü. Gönlümü verdim. Bilirsin, ben çok söz bilmem, uzun uzun yazan sessizliğim, yüzünün karşısında gök kesilir. Bilirsin ben büyümem, bir çocuk cesaretiyle severken, korkarım seni aniden kaybetmekten. Ellerini tutup, gözlerine bakarak, var saymadan ikimiz ötesinde hiçbir canlıyı, an
Farkındamısın ? Ağaçlar göğe kadar uzanıyor yine bu mevsimde ve bak gök çiçek açıyor. Denizlerin üzerinde yürüyebilirdik biz seninle halbuki şuan, uzaklaşıp giden bulutlardan söküp alabilirdik hakkımızı. Şimdi gök, çiçekli çiçekli öperken beni, tam boynumdan. Yetiyor mu sana hayat tek başına? Rüzgârı daha fazla incitme Hadi gülümse ! 13:05/ perşembe
Dudaklarım kıpırdıyor,  hiç durmadan kıpırdıyor engel olmuyorum. Uzak dallarda heyecanlı kuş sesleri, rüzgârda nergisler. Duyulmaktan öte dağılıyorken içim toz taneleri gibi sokaklara, kentlere, ülkelere, umarsızca.  Görsen gök öyle temiz,  öyle delice içimde sevmeler.

An'

Bu bir çocukluk değildir. Hayata gökten bakabilmektir yaşamak, bazen, hür ve şehvetle, inadına !

Temiz kalan yanım

Sevmelerden geçtim, karanfil kokulu ten ezberleri dudaklarımda hala. Sevmelerden geçtim, vakitli vakitsiz. Azar azar ve dokunuş arasında şiirler var ederek, yasak ve edepsiz. Sen temiz kalan yanımdın. Yalan bildim, düş bildim, ihaneti gördüm. Vazolarda çiceker yetiştirdim bir mevsimden bir mevsime. Hiçbir sokağı sevmedim, kediydim. Unuttum öpüşürken ve lânetlerden arındım. Dizlerimde sakalların, göğsümde ter. Küf tuttum çatlaklarımda, akarsularda uyudum. Sevmelerden geçtim, sen temiz kalan yanımdın. Bir bedelse öde. Ölümse saçlarıma darağaçları belirle. Kan kus, bağır ismimi, ismime ağla. Adım seslerimde üç yüz altmış beş gün hasret. Nasırlı dudaklarımda tövbeler. Kızdım, kaçtım, geçtim. Bitmedim bitiremedim Sen kadar kaldım. 5/12/2017

Usulca

Parmak uçlarımdan omuzlarıma kadar öpüp boynumda durunca, kirpikleri konuşur hep. Dudaklarında bin mühürden öte duyduğum gördüğüme yeminimdir artık. Her defa. Der ki… “Avuçların bin kuş yuvası, beyaz tenin pencerem. Damarlarındır nehirler, uçurumdur omuzların.Omuzların ki bıkmadan usanmadan tek yeryüzü seyrim. Adım adına adanmış bir gök, kokum deniz. Boynun, tarifi yok ki orası vatanım benim. Sevgilim, sevgilim, sevgilim …” Usulca uyur kirpikleri, uyur sakalı dudaklarımda. Gecem olur gün doğar,soluğunda büyürüm. Her defa. 15/12/2017

Ayıplara düşsün yüzü

Artık duyulmuyorsa, sesini hangi eyleme asmalı insan, kaç kelimeden vazgeçmeli, kaç vakit susmalı. Ölmeli mi? Bilmek ve inkâr edememek, yenilmek. Öncesi hep ismi. Doksan gün ve ardı, bir karanlıkta yürüdüm, dokunduğum evler kanadı, inledi şehirler ard arda, hayat incindi. Kendi enkazlarımın başına çiçekler ekmişken ve kuşlara adamışken toprağımı, vapurlara denizi, ateşe suyu, hangi yeryüzü gerçekti? Inancımdan acıdı ruhum, perişan oldum, parçalandım. Un ufak olup bitmeli mi, rüzgâra verip külü, griye maviyi. Uçurumları nasıl iyileştirmeli? Unutmak yok, yok sığınmak ve hiç bitmeyecek. Yemin kırımı geçmiş dudaklarımdan daha kaç cenaze geçmeli? Ağıtlar yok, öncesi ismi. Ayıplara düşsün yüzü, ayıplara düşsün ki sevmek tam da bu onu. 10/12/2017

Son defa

Boynumu öp. Nefret ediyorum senden biliyor musun bunu. Ne zaman sokulsam, tüm kusurlarımı hatırlıyorum ama kusursuz seviyorum seni. Bu mantıksız ve akıl işi değil. Boynumu tekrar öp. Ellerini hayal ettiğimde içlerinde balıklar hayal ediyorum, vapurlar ve dalgalar. Sesini duymak istedikçe sesimi koparıp atıyorum, sonra tekrar büyüyor. Acıdıkça, vur der gibi seviyorum. Vurma. Son defa öp şimdi. 5/12/2017

Ölüp uçup

Ne güzel biliyormusun yüzüm, bilemezsin. Ne kadar derinden geliyor sessizliğim, farketmedin. Intiharlara meyilli falan değilim, kafam hoş biraz,az biraz çakır işte keyfim. Parfümlü kağıtlara satırlar sürmesini hiç bilmedim ben, sahte buldum süslü sevmeleri, düşlerime bile isim vermedim. Insanın dibi gelmeli be, insanın artık dibi gelmeli. Bitti deyip ölebilmeli oracıkta, ölüp uçup gidebilmeli. Ölseydim ağlardı dünya, her yaşanmış güne bir ağıt yakılırdı, unutulurdu elbet sonra. Unutulmak kim bilir ne güzeldir, fikrim yetersiz kalıyor düşlemeye. Kim bilir ne kadar güzel gelir artık yazdığımda şuraya, susup yaktığımda benim. Aman be, kaç masa geçirebilmiş ki kuruyoruz böyle. Yok çalgısı, yok makamı, işte ordan burdan örtpas ettiğim şu ucuz acısı. Ne güzel biliyor musun yüzüm, bilemezsin. Sular nehirler gecti buralardan, depremler fırtınalar geçti, nesli tükendi sevmelerin. Intiharlara meyilli falan değilim, kafam hoş biraz,az biraz çakır işte keyfim. Ne sevmişim be, ne sevmişim. A

Sensizim

Sevmek sevişmek kadar kolay mı? Sen diz kapaklarıma kaç suskunluk biriktirdin, göz kapaklarıma kaç iz, kaç yara kabuğu omurga kemiğime, köprüler bir omzumdan diğer omuz ucuma. Geçti mi dudaklarındaki acı, saçlarına kuşlar kondu mu yine yürürken, andım mı adımı tenlerle sevişirken. Bedeninin gölgesini ezberledim duvarlardan, muslukta ağız tadını, kağıtlardan yatak yorgan mumlardan yıldızlar. Sesimi yutkunurken şimdi ben, uyur gibi yaparken, bilmeden dahi yerini. Şu sevmişliğim yeminim olsun, kimseyi sevmeyeceğim. Sen, peki ya sen ? Sevmek sevişmek kadar kolay mı? Işte yeni pencerem, işte başka bir kent. Duvarlar içten bakınca her yerde aynı biliyor musun, hep aynı yokluğun, aynı kokuyor özlemin. Ağrım yok, ağlamak gülmek kadar ancak. Söylediklerimi unuttun mu, ya şiirleri, ya ellerimi, ya sesimi, ya boynumu ? Sokakların hatrını sor, göğü kolla, öp denizi. Öp bileklerini, avuçlarını öp, öp kalbini, biraz da benim için. Sensizim, yaşamak ölüm kadar ancak. 8/12/2017

Sevmek ağır

Hani ölümden korkarız ya, ayrı düşmekten, kaybetmekten, bir daha sesini, nefesini, yada tek bir kelimesini bile duyamamaktan korkarız. Bu hissi birkaç kez yaşadım son yıllarda, her defasında ölmekten beter oluyormuş insan bunu öğrendim. Sevmek ağır bedeli olan bir zafer, belki zafer diye bir şey bile yok. Artık bir ad veremiyorum. En son öyle çok korktuğumda, ama öyle çok, anlatılacak gibi olmayacak kadar çok korktuğumda, dualar ettiğimde, korkularımı yendiğimde, affettiğimde ve kabullendiğimde o korkunç eksilmeyi, çıkıp geliverdin biliyor musun. Aynı ellerle, aynı yüzle, aynı sesle ve satırlarında aynı koku ile çıkıp geliverdin. Sonrasında, sonrası daha büyük gitmek içindi. Ölüm temiz, ölüm iyi, ölüm bir defalık. Asıl korkulan kaybetmek, ölüm değil. Bilseydin, bilemezsin. Böyle ilikleri çekilircesine sevinirken insan, kemiklerinin yeri değişecek kadar sıkı sarılmak isterken, doyamamışken ve inanamamışken hayatta oluşuna, işte o an ortalarda da kalınılabiliyormuş. Benim

Hamdolsun

Insan ne çok doluyormuş… Nasıl taşıyabiliyorum ben bu bedeni, hele hele bu ruhu bilmiyorum, anlayabilmiş değilim hala. Ümitle  hayallerle, aşkla doluyum. Çaresiz, zafersiz ve yenilgisiz. Bir nabız telaşı gibi, şarkılar gibi. Olmasa felaket çökecek dünyaya gibi ama belirsiz ama şeffaf ama herkesin kendinde gizlisi gibi. Iki dudağının arasına kimi alsan kutsallaşır ya senin, dudakların değince çocuk sesleriyle doluyor şu ihtiyar sokak, yeşil bitiyor ve mavi başlıyor ufkumda, kitap sayfalarına düşülen notlara benziyor sözlerim. Kısacık, alelacele, sessiz. Kalbimi birkaç defa gökte yakalayıp yine göğsüme yerleştirdim bu gece, her yanım kanarcasına doldu da  taşamadı gözlerim. Kokundan nasiplenememişlik bu, ellerine düşememişlik.. Neyse, kafam çok karışık. Seni özlemek toprağa yakın düşürüyor beni, baharatlardan kanatlar yaratıyorum kendime, çiçeklerden vapurlar, kemiklerimi bedenimden alıp fikrime değnek yapıyorum. Ama hiç bitmiyor yolların, koşa koşa aşılmıyor yoku

Güzel yerler

Bana biraz şiir okur musun...  lütfen ... Denizin hatrına. Şu kalemi kırsam, bileklerimi kıramayacağım biliyorum. Yürüyorum koca bir balkon boyu. Biliyor musun  her şeyden çok o sıradan sohbetlerimiz tütüyor burnumda, o sebepsiz, zorlamadan, gelişi güzel sıralanan sözcükler. Mutlu olduğunu hayal ediyorum, ellerinde süt beyaz eller, kalbinde hüzünlü bir  huzur, rüzgârda yüzüne uçuşan uzun saçları yakışır sana senin yanında yürüyen birinin. Aslında, tüm edilen sözlere rağmen saçların kısalığında sebep aramamalı. Niye böyle her şey ? Niye böyle oluyor ve ben ne anlatabiliyorum nede susabiliyorum. Bu böyle gitmez  biliyorum. Ya akıp gitmeliyim, yada toprak emmeli almalı artık beni. Gökyüzüne çiçekler uzatan eller gibi  fidan fidan uyanmak ne güzel olur deniz manzaralı bir tepede. Inanır mısın, bir daha insan istemem ben yakınımda, ses istemem, şiir istemem. Gök kuşların der sarınırım toprağa. Çocuk parklarına, sahipsiz bahçelere, balkon gölgelerinde kalan zayıf çiç

Uyku kaçamağı hisler

O gece, hatırlıyorum hava sıcaktı. Balkon kapisi ardina kadar açıktı. Yatağımda sırt üstü uzanmış, kulağımda kulaklıklar, kendi dünyama dönmüş, buraya veya hiçbir yere, bu dünyaya yada hiçbir şekilde hicbir hayata dahil olmadığım bir adresteydim.           Insan bazı gecelerde bencildir. Sırf kendine ağlar, kendine üzülür, kendine acır, kendini yerle bir eder. Kendini yakar acıtır.                      Öyle bir geceydi. Yine kalkıp, balkona çıkıp sigara yakmıştım. O zaman rastgelmiştim o şiire, o birkaç dakikalık fırtınaya, ki beni bu günlere kadar taşıdı. Bir sekilde sana varan yolum oldu. Seni tanıma sebebim galiba, o gece duyduğum o acı. Şimdilerde düşünüyorum da, acaba diyorum, insan geleceğinde katlanması gereken bir acıyı daha önceden,  çok çok çok önceden içine sindirebiliyor mu. Bilmiyorum,  çok farklı hislerle doluyum şuan, çirkin değil haşa çok çok güzel. Duygu yüklüyüm.                 Hani hep derler Yaşadığınızı düşünmeyin, tartmayın, geri çekme
 Yüzün gök oluyor, ruhum kentin tüm sokakları. Pencereler cennet kapısı ilan ediliyor sonra sessizlik dilinde. Özlem yürürlükten kalkıyor, herkes habersiz. Özlem bitiyor, akşamlar yersiz. 00:20 _____________ Hiçbir sözcük tarif etmeye yetmeyecek sevmeyi.                                          Kabul etmeli bunu evrene karışıp ebedileşmeli.