Ana içeriğe atla

Sevmek ağır

Hani ölümden korkarız ya, ayrı düşmekten, kaybetmekten, bir daha sesini, nefesini, yada tek bir kelimesini bile duyamamaktan korkarız.
Bu hissi birkaç kez yaşadım son yıllarda, her defasında ölmekten beter oluyormuş insan bunu öğrendim.
Sevmek ağır bedeli olan bir zafer, belki zafer diye bir şey bile yok.
Artık bir ad veremiyorum.
En son öyle çok korktuğumda, ama öyle çok, anlatılacak gibi olmayacak kadar çok korktuğumda, dualar ettiğimde, korkularımı yendiğimde, affettiğimde ve kabullendiğimde o korkunç eksilmeyi, çıkıp geliverdin biliyor musun.
Aynı ellerle, aynı yüzle, aynı sesle ve satırlarında aynı koku ile çıkıp geliverdin.
Sonrasında, sonrası daha büyük gitmek içindi.
Ölüm temiz, ölüm iyi, ölüm bir defalık.
Asıl korkulan kaybetmek, ölüm değil.
Bilseydin, bilemezsin.
Böyle ilikleri çekilircesine sevinirken insan, kemiklerinin yeri değişecek kadar sıkı sarılmak isterken, doyamamışken ve inanamamışken hayatta oluşuna, işte o an ortalarda da kalınılabiliyormuş.
Benim en karanlık gecelerim hep bundan.
Senin eserin.
Öğrendim ki, ağlamalarımız hep boşa.
Ziyan beklemek, ve illa hayata hiç boyun eğmemek.
Inanmak yok, bitti mucizeler ve kirlendi artık ihtimaller.
Benim hüzne benzerliğim hep bundan.
Senin eserin.
Insan sevdiğinden korkmalıymış en çok ölümden değil.
Bilseydim, bilemedim.
Anlatılmamış hikâyelerle gideceğim bende bir gün bu hayattan, şiirlerimle, mektuplarımla, suskunluklarımla gideceğim.
Hayatta olupta bir dahası olmayanlarla gideceğim.
İnsan kendini alır gidermiş insandan.
Hayat susar ve bitermiş.
Alışılırdı elbet, bende alıştım.
Ama içim ne der bilmezsin.
Sevmek ağır seni,
“Ölüm alsaydı hasretine şükrederdim.”

5/1/2018

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir mart 2019

Belki ...satırlarımdan vazgeçmeliyim artık çünkü alıştım çiçeklerimle konuşmaya. Birsürü mevsim geçmiş gibi hissediyorum kendimi, birsürü yol aşmışım gibi. Halbuki kaç sabah kaç gece geçti saymıyor ki... .  Iyiyim gibiyim, belki de hala kuşları kandırıyorumdur pencereme konan, bilemiyorum. .  Bu his ne bir zafer ne de bir yenilgi gibi, bu his başı yada sonu olan hiçbir şeye benzemiyor.. .  Sesimin yankılanışı aramıyorum artık aklıma gökyüzü düşünce, bulutların özgürlüğüne yaslıyorum fikrimi.Kalbim hiç olmadığı kadar sakin ve derin. Kalbim hiç bilmediği kadar muhafazakâr ve temiz. Kalbim yerinde hala.... . Anlatmak istediklerimden vazgeçmedim, anlattıklarıma hergün sabah akşam su veriyorum, her gün tozunu alıyorum raflarının. Bazen mor menekşeler bazen de sarı güller koyuyorum yanlarına.... . Yüzyıllarca dinlemeyeceğim şarkılarım var artık benim, halbuki hala o kadar tazeler ki dans edebiliyorum bazen melodilerinde.. . Içler karartıcı anılarım var, tüm ışıkları...

Seni cennet bilmeli

İçime atıp duruyordum bilemezsin ki Sabahları o suskunluğunu,aklına gelmiyorum diyordum. Gündüzleri sakinliğini, acaba acaba acaba mı diyordum. Geceleri kayboluyor diyordum, tutunuşlarım mı olacaktı sebebi. Sebebin neydi bilemiyordum. Ama bak buradayım ve buradasın benimle. Biz'e rağmen hayat devam ediyor her yerde farkındayım, bazen dengeleri sabit tutmakta bende zorlanıyorum ama sana da çok ihtiyaç duyuyorum. Uçurumlarınla, vadilerinle. Kayalarınla, kıyılarınla, sana. Her mevsim değişiminde, bir daha ki mevsimi seninle yaşamak için dua ediyorum biliyor musun. Her mevsim, bir mevsim daha diye. Seninle dört mevsim ard arda, yani tüm mevsimlerin güzelliğini yaşamak. Solmak, kurumak, yeşermek, açmak. Seninle, sende, senden olmak. Kalbinden uzanıp doğaya karışmak gibi. Bu sabah evin önünde ki taş merdivene oturdum, yüzüme dokunan güneşi ellerin saydım. Nasıl özlemişim. Günaydın dedim, günaydın, günaydın, günaydın. Yağmurları kokun saydığım gibi, kar tanelerin...

Kayıp bir Şubat gecesinin hikâyesi.

Pencerenin başındayım. Ay, yıldızlar çam ağaçları. Tüm gün düşünüyorum, tüm gece düşünüyorum, şiirlerde, şarkılarda, sessizliklerde düşünüyorum. Sonra gün geçiyor, saatler, hayatı durduruyormuşum, yada durdurmak istiyormuşum gibi, şu pencerenin başına oturuyorum. Hayret sigara yok elimde, sigara içmiyorum. Ay yıldızlar çam ağaçları. Yeterince yüksek değil bu ev, hangi köşesinden bakarsam bakayım, hangi penceresinin başıma geçersem geçeyim, sadece ay yıldızlar ve çam ağaçları. Seni göremiyorum. Ne denizi, ne kuşları, ne güneşi, nede İstanbul'u. Ne kadar kabullenmek istemesemde canının yandığının farkındayım. Mutlu olduğun an...