Ana içeriğe atla

Dimdik ve yerle bir

Bir dünyayı böyle ikiye bölmeyi nasıl başarabiliyor bilmiyorum.
Bir yarısı o bir yarısı ben.
Işte orada, etrafında gürültüler, insanlar, yaşanma telaşı dolu tesadüfler.
Oturduğu banklar, duraksadığı vitrinler, eski şarkılar, yaşanmışlıkları.
Insanlara baktıkça, insanlara dokundukça omuz uçları, gülümsedikçe el alemin çocuklarına, nefes aldıkça ve ben bunun şükründe olsam bile.
Biz iki kişiyiz, aynalarda yüzü tek, sesleri hiç savaşıp üste çıkmamış, kaybetmemiş, kazanmamış, korkmuş biraz ama 6sarılamamış iki insan.
Hala.
Dokunduğu hiçbir şeyde el izim yok, fark edince bunu bir sey hissediyor mu acaba. Kokladıkları bensiz. Şiirlerin ardında temiz kalmaya çalışan kalbinin dehşetinden habersiz.
Biz iki kişiyiz hayatta olan.
Biz bu kadarız.
Bir gökyüzünü böyle ikiye bölmeyi nasıl başarabiliyor anlamıyorum.
Iste tüm kuşlar onunla, tüm rüzgârlar, tüm özgürlükler onun.
Çiçeklerimin onun topraklarından ayrı büyüyüp ölmesinden habersiz. Posta kutumun ismini dahi bilmeyişinden ve hatta uzak olmanın tarifsizliğinden yüksüz.
Ama hergün ard arda gözlerini açarken masal kahramanlarından güzel bir varlığa sahip.
Su içerken, konuşurken, gelip geçerken anlamsiz binlerce kapı önünden.
Iki kişiyiz.
Defalarca anlattım, bilmem kaç kez söyledim ve sustum, söyledim sustum.
Cevap alamayacaktım, her şeyin adını şiir koydum.
Sevmek bu olmamalı, özlemek böylemiydi, hiç güzel değil, ki özlemek masum çocuk oyunlarına benziyor kalbime kulak verdiğimde.
Biz iki ruhuz, iki beden, iki can ve kuru bir hasret.
Biz sadece iki kişiyiz hayatta olan.
Biz bu kadarız.
Vazgeçmek gibi bir lüksüm yok, unutmaktan Allah korusun.
O öyle yüzü tek, aynalarda varken.
Ben böyle sessiz, kimi zaman da avaz avaz yeryüzüne aitken, toprağın üzerindeyken, ölüme hiç gerek yok.
Defalarca kaçan bir sesim, tutunamadıkça ufalanan ellerim, bir şiir ciğerimde oturan, bir göz yaşı dudağımda sağınak ve hür.
Bir dünyayı böyle ikiye bölüyor, mutlu oluyor bensiz, heyecanlanıyor.
Sevişmelerin tadından acısından bahsetmeden, öpüşmelere farklı isimler uydurarak belki de.
Yaşayabiliyor, yaşayabiliyoruz.
Sevmenin tüm bunlarla pek bir ilgisi yok.
Biz iki kişiyiz hayatta olan.
Biz bu kadarız.
Kimse artık avuntulara inanmıyor.
Bir mucize varsa eger, oda şu birbirimize olan sevgimiz.
Zaman akıp gidiyor, dün,şuan ve yarın.
Ayrı ayrı ağlıyor, bir yürekten iç çekiyoruz.
Savunmasız yanlarımıza gülüşlerimizi yamıyoruz.
Kimse bilmiyor ama şarkıların bize ait nakaratları var, yağmurların ılık damlalrı, üşürken bile usul usul taşabilen bir yanardağ içimiz.
Ismini bir türlü becerip söyleyemediğim doğa olayları ve bir çok felaket daha, temize çekiliyor.
Kapımın eşiginde bağdaş kurdum ve sevdim onu, mutfak tezgâhını temizlerken sevdim, ahşap merdivenin yine üçüncü basamağına oturup susup da sevdim.
Hangi kitap yazabilir ki yüzümü.
Kaç defa yutkunduğumu hangi kuş hangi elektirik teline anlatabilir.
Vapurlar, yolcular, dalgalar bilebilir mi nasıl koktuğumu severken onu.
Dimdik ve yerle bir.
Anlam aramamak gerekiyor belkide, gerçek ve düş yan yana gelebilir mi hiç, ölü ve diri çay içebilir mi, şiirlerin sonu gelir mi.
Yer ve gök inat etse bile hala, adımı taşısa her yeni doğan çocuk, agaçlarda ellerim büyüse çiçeklense beni onun kılabilir mi.
Hayat çok karışık, gönlüm düğüm düğüm.
Yazsam, yazacak binlerce söz, sussam ebedi dilsizlik.
Beni böyle ikiye bölmeyi nasıl basarabiliyor bilmiyorum.
Bir yarım o bir yarım ben.
Selâm ederken tüm hava koşullarına, kuşlara, özellikle onun kuşlarına.
Denizlere, denizin ona vuran kıyılarına.
Göğe ve koruduğu yüreğine.
Köprülerinden uçurumlarından tüm kıyılarından, görünmezliğimle ama deli gibi inandığım.
Seviyorum.
Çiçekler tüm dünyada açıyor.
Biz iki kişiyiz hayatta olan.
Biz bu kadarız.
Sevmek ise,
aynada tek yüzlü insanların inadına gülümsemesidir belki de, gözlerindeki hasretle hayata.
26şubat18/ sukalemi 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir mart 2019

Belki ...satırlarımdan vazgeçmeliyim artık çünkü alıştım çiçeklerimle konuşmaya. Birsürü mevsim geçmiş gibi hissediyorum kendimi, birsürü yol aşmışım gibi. Halbuki kaç sabah kaç gece geçti saymıyor ki... .  Iyiyim gibiyim, belki de hala kuşları kandırıyorumdur pencereme konan, bilemiyorum. .  Bu his ne bir zafer ne de bir yenilgi gibi, bu his başı yada sonu olan hiçbir şeye benzemiyor.. .  Sesimin yankılanışı aramıyorum artık aklıma gökyüzü düşünce, bulutların özgürlüğüne yaslıyorum fikrimi.Kalbim hiç olmadığı kadar sakin ve derin. Kalbim hiç bilmediği kadar muhafazakâr ve temiz. Kalbim yerinde hala.... . Anlatmak istediklerimden vazgeçmedim, anlattıklarıma hergün sabah akşam su veriyorum, her gün tozunu alıyorum raflarının. Bazen mor menekşeler bazen de sarı güller koyuyorum yanlarına.... . Yüzyıllarca dinlemeyeceğim şarkılarım var artık benim, halbuki hala o kadar tazeler ki dans edebiliyorum bazen melodilerinde.. . Içler karartıcı anılarım var, tüm ışıkları...

Seni cennet bilmeli

İçime atıp duruyordum bilemezsin ki Sabahları o suskunluğunu,aklına gelmiyorum diyordum. Gündüzleri sakinliğini, acaba acaba acaba mı diyordum. Geceleri kayboluyor diyordum, tutunuşlarım mı olacaktı sebebi. Sebebin neydi bilemiyordum. Ama bak buradayım ve buradasın benimle. Biz'e rağmen hayat devam ediyor her yerde farkındayım, bazen dengeleri sabit tutmakta bende zorlanıyorum ama sana da çok ihtiyaç duyuyorum. Uçurumlarınla, vadilerinle. Kayalarınla, kıyılarınla, sana. Her mevsim değişiminde, bir daha ki mevsimi seninle yaşamak için dua ediyorum biliyor musun. Her mevsim, bir mevsim daha diye. Seninle dört mevsim ard arda, yani tüm mevsimlerin güzelliğini yaşamak. Solmak, kurumak, yeşermek, açmak. Seninle, sende, senden olmak. Kalbinden uzanıp doğaya karışmak gibi. Bu sabah evin önünde ki taş merdivene oturdum, yüzüme dokunan güneşi ellerin saydım. Nasıl özlemişim. Günaydın dedim, günaydın, günaydın, günaydın. Yağmurları kokun saydığım gibi, kar tanelerin...

Kayıp bir Şubat gecesinin hikâyesi.

Pencerenin başındayım. Ay, yıldızlar çam ağaçları. Tüm gün düşünüyorum, tüm gece düşünüyorum, şiirlerde, şarkılarda, sessizliklerde düşünüyorum. Sonra gün geçiyor, saatler, hayatı durduruyormuşum, yada durdurmak istiyormuşum gibi, şu pencerenin başına oturuyorum. Hayret sigara yok elimde, sigara içmiyorum. Ay yıldızlar çam ağaçları. Yeterince yüksek değil bu ev, hangi köşesinden bakarsam bakayım, hangi penceresinin başıma geçersem geçeyim, sadece ay yıldızlar ve çam ağaçları. Seni göremiyorum. Ne denizi, ne kuşları, ne güneşi, nede İstanbul'u. Ne kadar kabullenmek istemesemde canının yandığının farkındayım. Mutlu olduğun an...