Ana içeriğe atla

Beyaz saksılar

Dudağımın bir kıyısından diğer kıyısına,

kuş sürüleri, menekşe morları, toprak kokuları.

Ne zaman yaşasam onu,

ne zaman sevsem,

solusam,

sevişsem onunla,

hep bir ağızdan yanıyor yıldızlar.

Okyanuslar üzerine uzanmış, tüten bacalarını izlerken ben uzak kentlerin, ayaklarımı öpüyor balıklar, kaburgalarımın dayanışması bu, iliklerimin yankısı, kemik sesi.

Ürkek birkaç duvara ilk adını veriyorum,

kutsal ilan ediliyor dokunduğu kara parçaları.

Koku.

Nem.

Saat tırkırtısı.

Ne zaman bürünsem ona, sesine, sesimle.

Sakin sokaklara yayılan kahve dumanı,

ağaçlar ve mevsimleri,

zaman yeniden keşfediliyor.

Nefret diye bağıra bağıra edilen aşk ilanları, yankılanıyor, susmuyor cadde ışıkları, ölmüyor kimse.

İşte yine parmak uçlarımdan bulutlar yükseliyor, üşümüyor boynu artık hiçbir köprünün, kimsesizlik artık yok,

Kimsesiz kimse yok !

Ben, bir damla kan gibi bileklerinden kalbine ilerlerken, gece sabahı aratmıyor, güneşin dünden kalma kırıklarıyla oynuyor sahipsiz kediler.

Penceremde saksılar,

penceremdeki beyaz saksılar gibi o.

Çiçekler.

Yeşiller.

Baharatlar.

Ne zaman tutsam ellerini,

yerleştirsem tırnak diplerime hayatını,

öpsem masum yaralarını,

kırk sene ard arda hergün yeniden karşılaşmış sayılıyorum onunla.

Her gün.

Her gece.

Her soluğumda.

Kimseler bilmiyor, hiç kimse görmüyor, koca dünya benim oluyor.

Şu iz,

işte şu esinti,

şu ismini bilmediğim tüm her şey.

Ne zaman sevsem, duysam, anlasam onu,

yıkılıyor şiirler gökdelen gibi omuzlarımdan,

yıkılıyor evler, yıkılıyor bedenim taze topraklara.

Anlamlardan paysız, ifadelerden çırılçıplak, iki göz ve birkaç dilsiz sözcük.

O, sevdiğim.

Ben onu izlerken ve görürken,

severken ve severken,

gözlerimden sarkıp kirpiklerimi aralasanız ve yüzüne baksanız

yutkunmaya korkarsınız,

ki o gözlerindeki tarifsiz bir memleket sevgisi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Seni cennet bilmeli

İçime atıp duruyordum bilemezsin ki Sabahları o suskunluğunu,aklına gelmiyorum diyordum. Gündüzleri sakinliğini, acaba acaba acaba mı diyordum. Geceleri kayboluyor diyordum, tutunuşlarım mı olacaktı sebebi. Sebebin neydi bilemiyordum. Ama bak buradayım ve buradasın benimle. Biz'e rağmen hayat devam ediyor her yerde farkındayım, bazen dengeleri sabit tutmakta bende zorlanıyorum ama sana da çok ihtiyaç duyuyorum. Uçurumlarınla, vadilerinle. Kayalarınla, kıyılarınla, sana. Her mevsim değişiminde, bir daha ki mevsimi seninle yaşamak için dua ediyorum biliyor musun. Her mevsim, bir mevsim daha diye. Seninle dört mevsim ard arda, yani tüm mevsimlerin güzelliğini yaşamak. Solmak, kurumak, yeşermek, açmak. Seninle, sende, senden olmak. Kalbinden uzanıp doğaya karışmak gibi. Bu sabah evin önünde ki taş merdivene oturdum, yüzüme dokunan güneşi ellerin saydım. Nasıl özlemişim. Günaydın dedim, günaydın, günaydın, günaydın. Yağmurları kokun saydığım gibi, kar tanelerin...

Sen ıslık çal ben dans edeyim.

 Biriktirip biriktirip arınmak bu benim yaptığım sanırım. Herkesin bataklığı da ışığı da kendi değil midir bu hayatta. Vakit geç hatta fazla karanlık. Kimseciklerin göğü yok bu saatte seyredilesi. Elim ayağım üşüsün razıyım.. Hadi ! Sen ıslık çal ben dans edeyim.

Mavi kıyılar

Hayatım bir yana da, ruhumu böyle güzelleştirmesi yok mu ah diyorum ah ! Ben böyle ağzımda gök, kalbimde deniz ile sabaha bile sığamam ki. Ziyan olmamalı telaşları insanların yaşamak uğruna, aceleye getirmemeliyim ellerini. Bir dokunsam sehrin topraklarından cennet doğacak, kıyametler yaklaşacak, kavuşurken biz mavi kıyılara yakın. İsminin bir başı ya da bir sonu yok. kokusundan sızıyor ışıklı vakitler. Tüm bildiğim doğrularım gibi yakışırken üzerime gözleri, e n çok ağzını seviyorum, en en çok ağzını. Nefesinin köklerinden öperim.