Ana içeriğe atla

3/12/2017

Uyuyor, nefesini dinliyorum.
Elimi uzatsam yüzüne dokunacağım,
ama ses etmiyorum. Parmak uçlarımla yürüyorum odanın içinde sırf o uyanmasın diye.
Başımdaki ağrı uyutmuyor yine beni, aşk değil, yalnızlık değil, günlerdir geçmek bilmeyen bu ağrı parçalıyor ruhumu.
Insan sevdiklerine koşamıyor ki,
uyuyorlar, meşkul oluyorlar, bazen farkında bile olamayabiliyorlar ne kadar ihtiyacımız olduğunu onlara.
Vakit sabah, saatlerce yatağımda kıvrandım yine ve saatlerce dört duvar arasında uyumak için yalvardım zihnime, ki duymadı beni hiçbir güç.

Çocuklar kadar güzel ağlayamadım belki ama yüzümde hala tuz izlerinden bir gerginlik, bu bir yenilgi.
Nefes almak, göz kırpmak ve yutkunmak dahi bu kadar sancılı olabiliyor.

Bu beşinci gün.
Bu beşinci gün ve isyan etmiyorum aslında, çok az, çok çok az sitem bu sadece.
Insan ne yaşaması gerekiyorsa yaşıyor, genel hayatta veya ikili ilişkilerde de olduğu gibi kaçamıyor yaşıyor.
Hayat böyle kurulu, gerçek bu ve tüm özgürlüğümüze rağmen mahkumuz bu düzende.
Elim kaç kez telefona gittiyse de kimseyi arayamadım. 
Uyandıramam ve unutamam bu sancıyı.
Yazamıyorum da zaten, tarif edemiyorum bir türlü, anlatamıyorum.
Şimdi usulca öpeceğim parmaklarımın ucunda uyuyan dünyalar güzeli adamı.
Kirpiklerimden silerek sessizliğimi sahte bir avuntu ile birkaç kez daha deneyeceğim uyumayı.

Geçmeyeceğini bildiğimiz ağrılara alışabilmeliyiz aslında, o ağrılar kaç çeşit ise, tek tek hepsini bilirim halbuki.
Öyleyse bu halim niye böyle ?
Yarın yada bugün, daha doğrusu gün doğunca, birazdan işte, değişmeyecek.
Geçmeyecek bu ağrı biliyorum, tüm bunları anlattığım halde bile geçmeyecek.

Bitsin !
Çok yorgunum
Ben öyle öyle çok yorgunum …



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Boş kafes

Bir gün beklemeyeceksin, olan yine bana olacak. Benim güvercinlerim kaybedecek yolunu, benim cenazelerim kalkacak her saat başı yeni yıkanmış yüzlerle. Ben tutup bir dala asacağım sesimi, benim ellerim küf tutacak orada burada unutulmuş gibi. Bir gün beklemeyeceksin, vapurlara küseceğim kaçırdın diye, bulutlara dağıldı diye, bir yıldızdan bin kıvılcım ahı alacak olan da ben olacağım. Temiz zannedilen her yerin kiri gibi, özgürlüğün gizli bir mahkumu, gelmişe geçmişe vurgun bir ben. Bi gün beklemekler gidecek, sen gideceksin, ben bu kuytunun daha içine kemireceğim kendimi, daha karanlığa ve en çirkin halde alıştığım her yerimle çiğneyeceğim geceyi.  Bir gün sen beklemezken artık ve ben beklenmezken, her yerden kovulmuş gibi bakıp susacağım hayata. Yine. Ve evet söz etme bana güzelliklerinden, vakitten. Şehir isimlerini sokma aramıza, adını sen verme hiçbir sokağın, soluma öyle derin, göğü yere yaklaştırma. Bir gün beklemeyeceksin, o gün yolunu kaybedecek güvercinler. Ne acı, ne

Sarmaşık

 Pencereden sarmaşık gibi  sarkıp şimşeklerden yağmurlardan  belki bir parçası kopupda yüzüme düşer diye bekliyorum gökyüzünün ..  Kuşların geceleri güvende olduğunu bilmek gibi huzur verici bir düşüncenin içinde ..  ayaklarımın ucunda oturan kedimi daha çok seviyorum. Insanları ne renge buladığımın bir önemi yok..   sesleri yiyip yutan  ışıkları ürküten bu havada..  bahar ölmez dercesine sarkıyorum penceremden.  Yağmurları çabuk dinmez bu şehrin.. kadınları vazgeçmez. Gökyüzünün bir parçası ol sen mesela.. Yağmura küs Rüzgâra kafa tut Söndür şimşeklerin  gösterişini. Kırılıp düş .. Kendime katasım var seni.

Sen ıslık çal ben dans edeyim.

 Biriktirip biriktirip arınmak bu benim yaptığım sanırım. Herkesin bataklığı da ışığı da kendi değil midir bu hayatta. Vakit geç hatta fazla karanlık. Kimseciklerin göğü yok bu saatte seyredilesi. Elim ayağım üşüsün razıyım.. Hadi ! Sen ıslık çal ben dans edeyim.