Uyuyor, nefesini dinliyorum.
Elimi uzatsam yüzüne dokunacağım,
ama ses etmiyorum. Parmak uçlarımla yürüyorum odanın içinde sırf o uyanmasın diye.
Başımdaki ağrı uyutmuyor yine beni, aşk değil, yalnızlık değil, günlerdir geçmek bilmeyen bu ağrı parçalıyor ruhumu.
Insan sevdiklerine koşamıyor ki,
uyuyorlar, meşkul oluyorlar, bazen farkında bile olamayabiliyorlar ne kadar ihtiyacımız olduğunu onlara.
Vakit sabah, saatlerce yatağımda kıvrandım yine ve saatlerce dört duvar arasında uyumak için yalvardım zihnime, ki duymadı beni hiçbir güç.
Çocuklar kadar güzel ağlayamadım belki ama yüzümde hala tuz izlerinden bir gerginlik, bu bir yenilgi.
Nefes almak, göz kırpmak ve yutkunmak dahi bu kadar sancılı olabiliyor.
Bu beşinci gün.
Bu beşinci gün ve isyan etmiyorum aslında, çok az, çok çok az sitem bu sadece.
Insan ne yaşaması gerekiyorsa yaşıyor, genel hayatta veya ikili ilişkilerde de olduğu gibi kaçamıyor yaşıyor.
Hayat böyle kurulu, gerçek bu ve tüm özgürlüğümüze rağmen mahkumuz bu düzende.
Elim kaç kez telefona gittiyse de kimseyi arayamadım.
Uyandıramam ve unutamam bu sancıyı.
Yazamıyorum da zaten, tarif edemiyorum bir türlü, anlatamıyorum.
Şimdi usulca öpeceğim parmaklarımın ucunda uyuyan dünyalar güzeli adamı.
Kirpiklerimden silerek sessizliğimi sahte bir avuntu ile birkaç kez daha deneyeceğim uyumayı.
Geçmeyeceğini bildiğimiz ağrılara alışabilmeliyiz aslında, o ağrılar kaç çeşit ise, tek tek hepsini bilirim halbuki.
Öyleyse bu halim niye böyle ?
Yarın yada bugün, daha doğrusu gün doğunca, birazdan işte, değişmeyecek.
Geçmeyecek bu ağrı biliyorum, tüm bunları anlattığım halde bile geçmeyecek.
Bitsin !
Çok yorgunum
Ben öyle öyle çok yorgunum …
Yorumlar
Yorum Gönder