Ana içeriğe atla

Yol'

Biz insanlar kadar görmezden gelebilen bir varlık yoktur heralde bu dünyada.
O bir yana da, bunu bile bile önlem almayan taraf da yine biziz, bu daha feci.
Bugün uzun bir yolculuk yaptım, her şeyi, değerleri, sözleri, vaatleri, hayalleri ve daha bir çok şeyi tekrar tekrar döktüm gucağıma, göğsüme doldurdum, öptüm, kokladım, boynuma astım.
Bir cevap ararmış gibi yağmurla savaşan silecekleri izlerken oturduğum koltuğun biraz daha büyüdüğünü hissettim.Direksiyon büyüdü, yollar, diğer araçlarlar tabelalar, ağaçlar hatta karanlık büyüdü.
Insandım, etten kemikten bir varlık.
Konuşabilen, yürüyebilen, koku alabilen, duyan ve anlayan, ki gözlerimi kapatsam uyusam diyordu içimde saklı bir yanım, uyusam ve hiç uyanmasam. O kadar da yorgundum, yorgunum.
Bazen bir çözümü olmuyor bazı şeylerin, acıya acıya anlıyor insan, körlüklerin ihanet olduğunu, sağırlıkların aslında bir veda  ve hatta bildiği hiçbir gerceğin delili olmadığını anlıyor.
Delil aramak bir çaresizlik değilmidir zaten.

Uzun bir yoldu, usul usul gittim, ama bir nefeste döndüm.
Değişen belki omurga kemiğimdi, omuzlarımdı, iyileşen yüregimdi,  umuttu biraz da ve umursamazlıktı, öğrendim.
Evim davetkârlığını kat kat arttırmış gibiydi, anahtarlarım hafiflemiş gibi.
Aynaları hep sevmişimdir ben, galiba biraz daha güzelleşmiştim.
Savurdum her şeyi sonra, dağınık kalsın istedim, kırılsın kıralacaksa, parçalansın darbe alırsa, bu gün böyle benim eserim kalsın.

Kendimizi görünmez hissettiğimizde yok sayılmıyoruz.
Düşünme fazla ve manzaraları ziyan etme.
Güneşi, olmadı yıldızları, oda mı olmadı, kalbinin yerini hatırla.
Güzelliğinin gölgesinde çiçek saklayan kireç duvarlardan biri olmak hiç kötü bir şey değil.

Fikrin nakıl nakıl olsun,
savrulsun için, dağılsan bile kendi kendinde çaresiz, sen yine de hep kendine dön.

Karaladım bunları ne kadar anlatabildim bilmiyorum ama,
rüzgârdan yağmurdan yollardan getirdim.

Eyvallah.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Boş kafes

Bir gün beklemeyeceksin, olan yine bana olacak. Benim güvercinlerim kaybedecek yolunu, benim cenazelerim kalkacak her saat başı yeni yıkanmış yüzlerle. Ben tutup bir dala asacağım sesimi, benim ellerim küf tutacak orada burada unutulmuş gibi. Bir gün beklemeyeceksin, vapurlara küseceğim kaçırdın diye, bulutlara dağıldı diye, bir yıldızdan bin kıvılcım ahı alacak olan da ben olacağım. Temiz zannedilen her yerin kiri gibi, özgürlüğün gizli bir mahkumu, gelmişe geçmişe vurgun bir ben. Bi gün beklemekler gidecek, sen gideceksin, ben bu kuytunun daha içine kemireceğim kendimi, daha karanlığa ve en çirkin halde alıştığım her yerimle çiğneyeceğim geceyi.  Bir gün sen beklemezken artık ve ben beklenmezken, her yerden kovulmuş gibi bakıp susacağım hayata. Yine. Ve evet söz etme bana güzelliklerinden, vakitten. Şehir isimlerini sokma aramıza, adını sen verme hiçbir sokağın, soluma öyle derin, göğü yere yaklaştırma. Bir gün beklemeyeceksin, o gün yolunu kaybedecek güvercinler. Ne acı, ne

Sarmaşık

 Pencereden sarmaşık gibi  sarkıp şimşeklerden yağmurlardan  belki bir parçası kopupda yüzüme düşer diye bekliyorum gökyüzünün ..  Kuşların geceleri güvende olduğunu bilmek gibi huzur verici bir düşüncenin içinde ..  ayaklarımın ucunda oturan kedimi daha çok seviyorum. Insanları ne renge buladığımın bir önemi yok..   sesleri yiyip yutan  ışıkları ürküten bu havada..  bahar ölmez dercesine sarkıyorum penceremden.  Yağmurları çabuk dinmez bu şehrin.. kadınları vazgeçmez. Gökyüzünün bir parçası ol sen mesela.. Yağmura küs Rüzgâra kafa tut Söndür şimşeklerin  gösterişini. Kırılıp düş .. Kendime katasım var seni.

Sen ıslık çal ben dans edeyim.

 Biriktirip biriktirip arınmak bu benim yaptığım sanırım. Herkesin bataklığı da ışığı da kendi değil midir bu hayatta. Vakit geç hatta fazla karanlık. Kimseciklerin göğü yok bu saatte seyredilesi. Elim ayağım üşüsün razıyım.. Hadi ! Sen ıslık çal ben dans edeyim.