Ana içeriğe atla

Soluklar

Not alıyor gönlüm, hayat şöyle dursun biraz.

Öylece oturup yağmurun sesine verirken fikrimi, ellerini uzatıyor ruhum, tırnak diplerinde yeşeren ormanlarla.
Ne güzel, ne kadar da güzelleşiyor sebeplerim.

Kuş seslerinin yükseklere taşıyor nefesim, öyle inanıyorum. Tam şuan her bir yana dokunuyor hayat içimden akıp giderken.
Yağmur, toprağa sarılırken ki sakinliğini yüzüme sıçrattığından hala habersiz.
Kim derdi ki avuçlarında fesleğenler büyür bir kadının, kim derdi ki saçlarında evlat kokusundan örgü örgü köprüler. Köprülerin altı deniz, köprülerin üzerinde martılar cığlık çığlığa şarkı söylerken her gün yorulmadan.
Bir yudum karanlık sürüyorum dudaklarıma, bir tutam ışık, sonra hatırladıklarımdan sarsılan dağlar, tepeler, firtınalar, depremler.
Doğa olaylarına yeni yeni anlamlar yüklemeye başladığında doğurganlaşıyordur belki de kalp.

Bir yandan özlemi göğsüne bastırırken insan, bir yandan da öfkesinden ağır bir taş gibi kalır.
Artık kalır, kıpırdayamaz hiçbir kimseye ve hiçbir yerine evreninin.
Yeni öğrendim ben tüm bunları demeden geçemiyorum kendime, ama hayır. Kaç asırdır dik durup mevsim değiştirdi bu gönlüm hesabı bile belli değil ki.
Eski, eskidim, eskimek güzeldir belki.

Müzik seslerini örtemiyor gök bu gece, dinliyorum hazla.
Insanların gözlerinden fışkıran, yankılanan, ciğerime ciğerime saplanan o müzik sesleri. "Soluklar "
Kim bilir kaç kirpik eğileyim derken kırıldı gitti bu akşamdan, kaç meyve darbesine yenilip çürüdü, kaç masa sustu. Kaç çatı, kaç merdiven, kaç pencere unutuldu gitti.
Umut edenler, yani ben, yani ben gibiler nerede?
Bilinmiyor, artık hiçbir şey bilinmiyor.
Eğriden doğrudan yoksun mevsimler bunlar.
Ayakta kalabilen sevmelere helâl olsun.

Böyle böyle bir güne daha veda ediyorum işte.
Sabahtan akşamlara kadar tekrar yürüyerek, uzanıp geceyi boynundan öperek.
Hatırlayarak, susarak, severek.

Bir, iki, üç, beş, yedi, on.
On bin beş yüz altmış üç kez suladım saksı çiceklerimi, kesin.
On bin beş yüz  altmış üç kez gülümsedim mi ?
Belki.
Çiçeklere gülümserken, hatırlar.
Susarken çoğu kez, büyür insan.

Sevmelerden geçemedim ben.
Bileklerim kimsesizler yurdu.
Omuzlarımdan düşüp yerlere saçılan saç tanelerim, eskiden kalma misket tanelerini anımsatırken yanak çukurlarıma, omuzlarım şaşkın, şaşkın ve utangaç bir çocuk gibi dinliyor hala hayatı.

Kimse bilmiyor, kimin için yağıyor bu yağmurlar ?

Mayısın yirmi ikisi, yağmuru dinliyorum.
Ellerim ve köprülerimde şenlikler.
Suç işliyormuşçasına tedirgin mucize kesişmeleri fikrimin.

Hatırlıyorum.
Kimi arınır, kimi üşür, kimi  insan ise sadece ıslanır.
Ben hatırlıyorum.
Yazılmış ve söylenmiş renkleri.
Tutulmuş ve koparılmış öpüşmeleri.
Bir insanın bir insana özlemle sarılışının kokusunu, sesini bakışmanın, rengini umudun ve kendimi.
Kemdim ki,
hep ve hiç arası usulca var oluşu bir kentin bir kent içinde.
Bir kıyısı denizin ve bir gök parçası gözünü göğe dayayanın.
Kavuşmalardan türküler, veda şiirleri.
Ana, baba, sevgili, çocukları tüm dünyanın.
Kendime kendim içinde.

Ağaçlar sakinleşsin diyorum, bir yudum kahve içeceğim.
Sussun biraz gök, üşüdüm de
hırkamı giyeceğim.
Hatırlarken ve gülümserken böyle hayatın ortasında, gülümseyeceğim biraz daha.
Severken, severken ve yine severken.
Nasıl yağıyor yağmur.

Kimse bilmiyor hala, kimin için yağıyor bu yağmurlar?

Böyle böyle bir güne daha veda ediyorum işte.
Yine.
Sabahtan akşamlara kadar tekrar tekrar yürüyerek, uzanıp geceyi yine boynundan öperek.
Hatırlayarak, susarak, hala severek.

Sarındım kendime ve adadım adımı sessizliğe

Ey gök, ey deniz, ey aşk !

Fesleğenlerini öp gönlümün.

22/5/18
22:41

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Boş kafes

Bir gün beklemeyeceksin, olan yine bana olacak. Benim güvercinlerim kaybedecek yolunu, benim cenazelerim kalkacak her saat başı yeni yıkanmış yüzlerle. Ben tutup bir dala asacağım sesimi, benim ellerim küf tutacak orada burada unutulmuş gibi. Bir gün beklemeyeceksin, vapurlara küseceğim kaçırdın diye, bulutlara dağıldı diye, bir yıldızdan bin kıvılcım ahı alacak olan da ben olacağım. Temiz zannedilen her yerin kiri gibi, özgürlüğün gizli bir mahkumu, gelmişe geçmişe vurgun bir ben. Bi gün beklemekler gidecek, sen gideceksin, ben bu kuytunun daha içine kemireceğim kendimi, daha karanlığa ve en çirkin halde alıştığım her yerimle çiğneyeceğim geceyi.  Bir gün sen beklemezken artık ve ben beklenmezken, her yerden kovulmuş gibi bakıp susacağım hayata. Yine. Ve evet söz etme bana güzelliklerinden, vakitten. Şehir isimlerini sokma aramıza, adını sen verme hiçbir sokağın, soluma öyle derin, göğü yere yaklaştırma. Bir gün beklemeyeceksin, o gün yolunu kaybedecek güvercinler. Ne acı, ne

Sarmaşık

 Pencereden sarmaşık gibi  sarkıp şimşeklerden yağmurlardan  belki bir parçası kopupda yüzüme düşer diye bekliyorum gökyüzünün ..  Kuşların geceleri güvende olduğunu bilmek gibi huzur verici bir düşüncenin içinde ..  ayaklarımın ucunda oturan kedimi daha çok seviyorum. Insanları ne renge buladığımın bir önemi yok..   sesleri yiyip yutan  ışıkları ürküten bu havada..  bahar ölmez dercesine sarkıyorum penceremden.  Yağmurları çabuk dinmez bu şehrin.. kadınları vazgeçmez. Gökyüzünün bir parçası ol sen mesela.. Yağmura küs Rüzgâra kafa tut Söndür şimşeklerin  gösterişini. Kırılıp düş .. Kendime katasım var seni.

Sen ıslık çal ben dans edeyim.

 Biriktirip biriktirip arınmak bu benim yaptığım sanırım. Herkesin bataklığı da ışığı da kendi değil midir bu hayatta. Vakit geç hatta fazla karanlık. Kimseciklerin göğü yok bu saatte seyredilesi. Elim ayağım üşüsün razıyım.. Hadi ! Sen ıslık çal ben dans edeyim.