Tanıdığım insanları tanıyamadığım zamanlarda kendimi kaybolmuş sayıyorum. Isim verilmemiş bir yıldız yerine koyuyorum kendimi belki de keşfedilmemiş bir kara parçasıyımdır diyorum.
Tüm bu varsayımlar üzerimden beni çiğneyerek geçilmediği anlamına da gelmiyor üstelik.
Görmezden gelinenler, duyulmayanlar, susulanlar, yükler, yaralar, yamalar, yenilgiler, anlamsızlık, yorgunluklar daha neler neler, herkesde olduğu kadar benim üzerimde de var.
Her insan kendidir aslında biliyorum, değişemez. Bizim onlara kafamızda yada yüreğimizde verdiğimiz form benliklerinin hiçbir zaman tamamını içermez.
Bu incitiyor insanı galiba en çok da, ve netsizliği tüm manzaraların.
Ne kadarız, ne ederiz, kimiz.
Nasıl ve neyle belirlenir bu anlayamadım bunca yıldır. Bazen tüm herkes nerede bitiyor ve ben nerede başlıyorum diye sorduğumda kendime..
beliren duraklar, yollar, uçurumlar, çıkmazlar hele hele imkânsızlıklardan çok insanlar ve onların insanları sarsıyor ruhumu.
Sonu yok bunun, olmayacak da sanırım.
Arayışı bırakıp, kaybolmama çabası içinde kıvranılan bir çağda ne kadarı belirgin olabilir ki gerçeğin. Bir tutam düş, bir tutam hayal, biraz da güven maya niyetine.
Bu kadarı yetmiyor ama insana bazen, sonsuz bir dirence hangimizin ruhu, ne kadar dayanabilir ki.
Söylemekten yoruldum diye düşündüm bu gece, beklemekten yoruldum bazı şeyleri, ertelemekten yoruldum, kendimi avutmaktan yoruldum.
Sanki boşlukta kalmış her şeyin ortasında bir balkon var ve ben o balkonda nefes üretiyorum, nefes tüketiyorum.
Olur olmaz vakitleri olur benim yüreğimin böyle, yıkar döker beni.
Sonra tekrar toparlar, yeri göğü hatırlatarak şaşkın fikrime.
Bürünmek istemediğim, asla ama asla bilmek istemediğim yine de deli gibi peşine düştüğüm bu düşünceler bir gün galip gelecektir elbet diyorum ve kimseyi affetmiyorum, kimseden özür dilemiyorum, hiç kimseye bir tutam ben hakkı vermiyorum.
Galiba fena bu çok fena ama gerçekçi olacak olursam zaten her şey boşlukta.
Öylece kendi var oluşlarına bir anlam aramakla meşkul tüm ruhlar, yürekler korkak, dil kendi bildiğinin efendisi.
Ben bir balkonda üşüyorsam, uyandıysam, uyumadıysam bir daha, eminim gerçey payı vardır tüm bu düşüncelerimin.
Kimse olması gerektiği yerde değil, kimse kimseye yetişemiyor, yürek artık insanın içinde olduğu halde insandan yansıyana tebessüm edemiyor.
Yine de bir büyük sebep aramıyorum sabahın beşinde balkonda oluşuma. Bir hesap çıkarmıyorum kendime, kim kazandı ve kim ne kadar kaybetti beni diye.
Gökyüzünün soğuk ve ıslak kararsızlığına bile ses etmiyorum.
Yağıyor, yarısı yağmur yarısı kar.
Yarım olan tamamlanmazsa tükenir.
Eriyip gidiyor işte dünya da bu vakitlerde, biraz bizler gibi birbirimizden.
Insanlar kendilerini tam kılanların bile peşinde değilken hemde hala.
Farkındalar mı peki ?
Zannetmiyorum.
Zamanı dar, sesi kesik, yüzü yarım zamanlara denk düştük.
Sevmek diye bir şey de var ama ilişmeyelim ona.
Gök çökmemişse ve ilk kar düşüyorsa tüm yağmurların arasında güzelliğini yitirmeyerek.
Yorulmuşsak da olsun.
Hadi, biraz daha yaşayalım.
Sevmek aklanır adımızda.
Tüm bu varsayımlar üzerimden beni çiğneyerek geçilmediği anlamına da gelmiyor üstelik.
Görmezden gelinenler, duyulmayanlar, susulanlar, yükler, yaralar, yamalar, yenilgiler, anlamsızlık, yorgunluklar daha neler neler, herkesde olduğu kadar benim üzerimde de var.
Her insan kendidir aslında biliyorum, değişemez. Bizim onlara kafamızda yada yüreğimizde verdiğimiz form benliklerinin hiçbir zaman tamamını içermez.
Bu incitiyor insanı galiba en çok da, ve netsizliği tüm manzaraların.
Ne kadarız, ne ederiz, kimiz.
Nasıl ve neyle belirlenir bu anlayamadım bunca yıldır. Bazen tüm herkes nerede bitiyor ve ben nerede başlıyorum diye sorduğumda kendime..
beliren duraklar, yollar, uçurumlar, çıkmazlar hele hele imkânsızlıklardan çok insanlar ve onların insanları sarsıyor ruhumu.
Sonu yok bunun, olmayacak da sanırım.
Arayışı bırakıp, kaybolmama çabası içinde kıvranılan bir çağda ne kadarı belirgin olabilir ki gerçeğin. Bir tutam düş, bir tutam hayal, biraz da güven maya niyetine.
Bu kadarı yetmiyor ama insana bazen, sonsuz bir dirence hangimizin ruhu, ne kadar dayanabilir ki.
Söylemekten yoruldum diye düşündüm bu gece, beklemekten yoruldum bazı şeyleri, ertelemekten yoruldum, kendimi avutmaktan yoruldum.
Sanki boşlukta kalmış her şeyin ortasında bir balkon var ve ben o balkonda nefes üretiyorum, nefes tüketiyorum.
Olur olmaz vakitleri olur benim yüreğimin böyle, yıkar döker beni.
Sonra tekrar toparlar, yeri göğü hatırlatarak şaşkın fikrime.
Bürünmek istemediğim, asla ama asla bilmek istemediğim yine de deli gibi peşine düştüğüm bu düşünceler bir gün galip gelecektir elbet diyorum ve kimseyi affetmiyorum, kimseden özür dilemiyorum, hiç kimseye bir tutam ben hakkı vermiyorum.
Galiba fena bu çok fena ama gerçekçi olacak olursam zaten her şey boşlukta.
Öylece kendi var oluşlarına bir anlam aramakla meşkul tüm ruhlar, yürekler korkak, dil kendi bildiğinin efendisi.
Ben bir balkonda üşüyorsam, uyandıysam, uyumadıysam bir daha, eminim gerçey payı vardır tüm bu düşüncelerimin.
Kimse olması gerektiği yerde değil, kimse kimseye yetişemiyor, yürek artık insanın içinde olduğu halde insandan yansıyana tebessüm edemiyor.
Yine de bir büyük sebep aramıyorum sabahın beşinde balkonda oluşuma. Bir hesap çıkarmıyorum kendime, kim kazandı ve kim ne kadar kaybetti beni diye.
Gökyüzünün soğuk ve ıslak kararsızlığına bile ses etmiyorum.
Yağıyor, yarısı yağmur yarısı kar.
Yarım olan tamamlanmazsa tükenir.
Eriyip gidiyor işte dünya da bu vakitlerde, biraz bizler gibi birbirimizden.
Insanlar kendilerini tam kılanların bile peşinde değilken hemde hala.
Farkındalar mı peki ?
Zannetmiyorum.
Zamanı dar, sesi kesik, yüzü yarım zamanlara denk düştük.
Sevmek diye bir şey de var ama ilişmeyelim ona.
Gök çökmemişse ve ilk kar düşüyorsa tüm yağmurların arasında güzelliğini yitirmeyerek.
Yorulmuşsak da olsun.
Hadi, biraz daha yaşayalım.
Sevmek aklanır adımızda.
Yorumlar
Yorum Gönder