Ana içeriğe atla

Yüreğimdekiler


Uzun ve yıkıcı cümleler kurmak yerine suskun kalıp bir yaz yağmurunun şimşeklerle sokağımı incitişini izledim...

Bir çok kez bütünleşmeye çalıştığı halde dağılan anılarımı pek ciddiye almadım. 
Halbuki tırnaklarımı sökercesine sımsıkı tuttuğum, asla ama asla unutmak istemediğimi düşündüğüm hikâyelerin en masum yüzleriydi onlar.

Bilemedim niyeydi bu değişim, yağmurun daha fazla hüzünlü ifadelerle  kirlenmesinden rahatsız oldum belki de....
Zaman haksız yere çok bedel ödüyor, hiçbir yanımı kirletmemişim gibi kusurlayıp durmadım mı başedemediğim güçleri... 
Edinemediğim hatta evcilleştiremediğim her şeyden böyle böyle koparmadım mı hep yüzümü.....
Bir ağustos gecesinde ayaklarımın üşümesi kadar yadırgayabilmeli bedenim bu devam edebilişi.
Ürpermek yutkunmak hatta bir kokuyu usul usul ciğerlerime doldurmak için
bencil olmalı ruhum. 
Bunu başarabilmemin bir yansıması mı bu terkedilmiş sessizliği sokağın, yoksa hala ıslaklığı ve serinliğinden duyduğu utanç mı....

Gök yansa deniz söndüremiyor olacak, denizlerin tüm hıncı bundandır belki, belki de bundandır kıyılara olan öfkesi. ..

Hep kendimi durgunluğunda dinlendirdiğim ama içimi ardına kadar açıp arıtmaktan da çekinmediğim dev bir su birikintisi , yeryüzünden ne kadar yorulmuştur kim bilir....
Başını unuttuğum, anlamını umursamadığım, mantık kural aramadığım bir düşünce bu. 
Bir düşünce yaşamak ve yaşatmak....

Israrla üzerimi örten ve bana diz çöktüren bu vakit, sanki hiç çatlayıp üzerime dökülmüş halinden eser kalmayan gökyüzü. Tüm bunlar tüm derin anlamsızlığı düşüncelerin...
 Korkmak bu durumda mümkün olamaz tabi ki, savunmasız bir çocuk gibi olmam o yüzden.....
Uzayıp giden cümlelerimin havada asılı kalmasına izin veriyorum şuan, manzara hiç dilden koparılası değil....

Ayaklarıma mevsimin yaz olduğunu açıklayamadığım gibi yüzümdeki tebessüme de sebep arayamıyorum....

Zaman geri dönmemekte haklı, gece derin, anlamak şart değil..
Fikrimin şaşkınlığına verin yüreğimdekileri.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Boş kafes

Bir gün beklemeyeceksin, olan yine bana olacak. Benim güvercinlerim kaybedecek yolunu, benim cenazelerim kalkacak her saat başı yeni yıkanmış yüzlerle. Ben tutup bir dala asacağım sesimi, benim ellerim küf tutacak orada burada unutulmuş gibi. Bir gün beklemeyeceksin, vapurlara küseceğim kaçırdın diye, bulutlara dağıldı diye, bir yıldızdan bin kıvılcım ahı alacak olan da ben olacağım. Temiz zannedilen her yerin kiri gibi, özgürlüğün gizli bir mahkumu, gelmişe geçmişe vurgun bir ben. Bi gün beklemekler gidecek, sen gideceksin, ben bu kuytunun daha içine kemireceğim kendimi, daha karanlığa ve en çirkin halde alıştığım her yerimle çiğneyeceğim geceyi.  Bir gün sen beklemezken artık ve ben beklenmezken, her yerden kovulmuş gibi bakıp susacağım hayata. Yine. Ve evet söz etme bana güzelliklerinden, vakitten. Şehir isimlerini sokma aramıza, adını sen verme hiçbir sokağın, soluma öyle derin, göğü yere yaklaştırma. Bir gün beklemeyeceksin, o gün yolunu kaybedecek güvercinler. Ne acı, ne

Sarmaşık

 Pencereden sarmaşık gibi  sarkıp şimşeklerden yağmurlardan  belki bir parçası kopupda yüzüme düşer diye bekliyorum gökyüzünün ..  Kuşların geceleri güvende olduğunu bilmek gibi huzur verici bir düşüncenin içinde ..  ayaklarımın ucunda oturan kedimi daha çok seviyorum. Insanları ne renge buladığımın bir önemi yok..   sesleri yiyip yutan  ışıkları ürküten bu havada..  bahar ölmez dercesine sarkıyorum penceremden.  Yağmurları çabuk dinmez bu şehrin.. kadınları vazgeçmez. Gökyüzünün bir parçası ol sen mesela.. Yağmura küs Rüzgâra kafa tut Söndür şimşeklerin  gösterişini. Kırılıp düş .. Kendime katasım var seni.

Sen ıslık çal ben dans edeyim.

 Biriktirip biriktirip arınmak bu benim yaptığım sanırım. Herkesin bataklığı da ışığı da kendi değil midir bu hayatta. Vakit geç hatta fazla karanlık. Kimseciklerin göğü yok bu saatte seyredilesi. Elim ayağım üşüsün razıyım.. Hadi ! Sen ıslık çal ben dans edeyim.